Delilik Bir Çeşit Bilgelik mi?

Yayınlama: 21.02.2024
Düzenleme: 20.02.2024 17:26

Delilik Bir Çeşit Bilgelik mi?

Bu yazıda ele alacağımız delilik kavramından toplum içerisinde tavır, davranış ve düşünce anlamında sıra dışı tutumlar geliştiren insan modelini kastettiğimizi belirterek metne giriş yapmak isterim. Bu hafta cevabını aradığımız soru ise şu: “Delilik bir çeşit bilgelik mi?” Sorumuza cevap ararken, bu konu ile ilgili edebiyat ve felsefe alanında yazılmış kitaplar üzerinden konuyu açıklamaya çalışacağız.

İlk olarak Michel Foucault Deliliğin Tarihi kitabında, deliliğin toplumdan topluma ve zamandan zamana farklı anlamlar taşıdığını; bir hastalık, suç ya da sapkınlık olarak tanımlandığını ve akıl hastalığı olarak tedavi edilmeye çalışıldığını anlatırken Orta Çağ’da delilerin gemilere bindirilerek denize açıldığı, Rönesans’ta şenliklerde eğlence aracı olarak kullanıldığı, 17. yüzyılda cadı olarak yakıldığı, 18. yüzyılda tımarhanelere kapatıldığı, 19. yüzyılda hastalık olarak tedavi edilmeye çalışıldığı, 20. yüzyılda psikanaliz gibi akımlarla yeniden yorumlandığını örneklemektedir.

Erasmus ise bu kavramı felsefi boyutta ele alarak ona çeşitli değerler atfeder. Deliliğe Övgü’de, deliliğin insanın özgürleşmesine ve gerçeği görmesine yardımcı olabileceğini iddia eder. Deliliğin bilgeliğe, aşka, sanata, din ve siyasete katkılarını ironik bir dille över. Deliliğin insanları aklın baskısından kurtardığını, onları tanrısal bir bilince ulaştırdığını savunur.

Gerhard Schroder ve Gerhard Venzmer delilik ve dahilik kavramının iç içe geçmişliğini tarihî örnekler üzerinden açıklamaya çalışır. Deliler ve Dâhiler’de, delilikleri ve dehaları anlatırken şu örneklere yer verir:

Van Gogh, kulaklarını keserek kendini yaralayan, ancak muhteşem tablolar yaratan bir ressam. Hugo Wolf, kendini bir kurt adam olarak gören ancak harika şarkılar besteleyen bir besteci. Hölderlin, kendini bir tanrı olarak gören fakat şiirlerinde insanlığın acılarını dile getiren bir şair. J. R. Mayer, enerjinin korunumu yasasını bulan ama kendini ateşe veren bir fizikçi. Maupassant, kendini kovalayan bir yılan gören ancak kısa öykülerinde insan doğasını ustaca yansıtan bir yazar. Semmelweis, enfeksiyonların önlenmesi için ellerin yıkanmasını savunan fakat kendisi enfeksiyondan ölen bir doktor. Nietzsche, kendini bir üst insan olarak gören ama kendini bir atın yanında ağlarken bulan bir filozof. Schumann, kendini bir melek olarak gören ancak kendini nehre atarak intihar etmeye çalışan bir besteci. Rousseau, kendini bir devrimci olarak gören ve kendini bir komplo kurbanı olarak hisseden bir düşünür. Lenau, kendini bir şeytan olarak gören ama şiirlerinde aşkı ve doğayı öven bir şair olarak bulur. Bu örnekler delilik ve dahiliğin bir ince çizgide nasıl birlikte yol aldığını gözler önüne serer.

Louis A. Sass ise deliliğin modernizmdeki yerini inceler. Delilik ve Modernizm’de, Franz Kafka’nın “Dönüşüm” romanındaki Gregor Samsa karakteri üzerinden modern edebiyattaki delilik tasvirlerini inceler. Delilik kavramını modernizmin bir parçası olarak düşünür.

Darian Leader deliliği bir hastalıktan ötesi olarak değerlendirir. Deliliğe farklı açıdan yaklaşır. Delilik Nedir? isimli kitabında, deliliğin bir hastalık olmaktan öte, insan deneyiminin bir parçası olduğunu savunur.

Bu kitaplar, delilik kavramını farklı boyutlarda ele alarak, onu daha iyi anlamamıza ve ona karşı önyargılarımızı kırmamıza yardımcı olmaktadır. Deliliğin sadece bir hastalık olmadığını, insan deneyiminin bir parçası olduğunu ve yaratıcılığa da katkıda bulunabileceğini ifade eder. Tüm bu okumalardan sonra “delilik de bilgeliğe dahildir” demek sanırım yanlış olmaz.