Yürümenin Felsefesi

Yayınlama: 06.03.2024
Düzenleme: 05.03.2024 16:00

Yürümenin Felsefesi

Kıymetli okurlar, yürümenin sadece bir spor ya da ulaşım aracı olmadığını, aynı zamanda bir sanat, bir tutku, bir felsefe olduğunu düşünmüş müydünüz? Günlük rutinde yaptığımız bu en doğal eyleme hiç bu açıdan bakmış mıydınız? Yani yürümenin de bir felsefesi olduğunu hiç idrak ettiniz mi? Peki yürümek, fiziksel bir aktivitenin ötesinde ne gibi anlamlar taşır, gelin hep birlikte bu konuya odaklanalım.

Yürüme, sadece bir faaliyet değil, aynı zamanda zihinsel bir davranıştır. İnsanın kendisiyle ve dünyayla kurduğu ilişkinin bir yansımasıdır. Yürümek insanın kendini aramasının, bulmasının ya da kaybetmesinin bir aracıdır. Yürüyüş bir meditasyondur ve bireyin iç dünyasını başkalaştıran bir süreçtir.

Yürüyüş tarih boyunca insanlar için farklı anlamlar çağrıştırmıştır. Antik Yunan’da filozoflar için yürüyüş, düşünme ve öğrenmenin bir yoludur. Örneğin, Aristoteles’in öğrencileriyle birlikte Atina bahçelerinde yürürken felsefi tartışmalar yaptığı bilinmektedir.

Gelgelelim yürüme, Orta Çağ’da hacca gitmek için yapılan bir ulaşım şekliydi. Hristiyanlar kutsal kabul edilen Santiago de Compostela’ya gitmek için uzun yürüyüşler yaparlardı. Buradan hareketle, Orta Çağ’da yürümenin ruhsal bir arınma sağladığı anlaşılmaktadır. Benzer bir yürüyüş ritüeli Kabe’ye giden Müslüman hacı adayları için de geçerlidir. Peki, yürüme eylemi çağdaş toplumlar için ne ifade etmektedir? Modern toplumlara baktığımızda ise yürüyüş, daha çok bir spor ve boş zaman aktivitesi olarak görüldüğü aşikârdır.

Bu noktada yürüme üzerine hangi yazarlar, neler yazmışlar diye baktığımızda neyle karşılaşırız? Biraz yürüme odaklı yazılan eserleri inceleyelim. Frederic Gros, Yürümenin Felsefesi kitabında, “yürüyerek kendinizi dünyanın merkezine koymazsınız ama dünyanın merkezine gidersiniz” demektedir. David Le Breton: “Yürümek, kendini yaşamın akışına bırakmaktır” der, Yürümeye Övgü isimli kitapta. Rebecca Solnit: “Yürümek, dünyayı yavaş yavaş keşfetmektir” der, Yürümenin Tarihi’nde. Henry David Thoreau ise: “Yürüyüş, insanın doğaya uyum sağlamasının en yüksek sanatıdır”, der.

Yeri gelmişken yürüme ile ilgili ilginizi çekeceğini düşündüğüm bir kitap tavsiye etmek isterim. Erling Kagge’nin “Yürümek, Adım Adım” isimli kitabı bu konu üzerine okuyacağınız en ilginç kitaplardan biridir. Bu kitapta, yazar Erling Kagge’nin Antarktika’da tek başına yürüdüğü zorlu deneyimini okuyabilirsiniz.

Yazar, 1992-1993 yılları arasında, 50 gün boyunca, 1300 kilometrelik bir mesafeyi, hiçbir yardım almadan, sadece bir kızak, bir radyo ve bir pusula ile yürüyerek kat etmiştir. Bu yürüyüş, Kagge’nin hayatını değiştiren, kendini ve sessizliği keşfettiği, yürümenin anlamını sorguladığı bir yolculuktur. Yazar, yürüyüşü sırasında, hiçbir canlı varlıkla karşılaşmamış, hiçbir insanla konuşmamış, hiçbir ses duymamıştır. Kagge, bu deneyimi sayesinde, yürümenin insanın hayatına kattığı değerleri, yürümenin insanın iç sessizliğine ulaşmasına nasıl yardımcı olduğunu anlatmaktadır.

Sonuç olarak yürüyüşün sadece bir fiziksel aktivite olmadığını, aynı zamanda zihinsel, ruhsal ve sosyal açıdan da birçok faydası olduğu artık hepimizin malûmu olmalı.