Sevgili okurlar, bugün sizlerle mahkeme koridorlarındaki yorgunluğu konu edeceğiz. Kanunlar yorulur mu? Bu yoğunluktan insanlar nasıl payını alıyor? Bunlar ve benzeri soruları kurcalayacağız. Gelin hep beraber konumuza geçelim: 
İnsan adliyelerde çalışırken zamanla bazı şeyleri daha net görmeye başlıyor. Dosyalar artıyor, dilekçeler birikiyor, süreler işliyor. Ama bu işin belki de en ağır kısmı, somut olarak fark edilemeyen ancak esas yorgunluğun kaynağı olan: yargı sürecinde taşıdığımız yük. 
Bir dosyanın içeriğinde çeşitli kanun maddeleri, onlarca talep, sunulu beyanlar vardır. Ancak o satır aralarında gizli olan; bazen yılların birikmiş kırgınlığı, bir annenin yürek acısı, bir işçinin umudu, bir babanın sessizliğidir çoğu zaman... Hukuki olarak ilerleyen bir süreç, duygusal olarak fazlasıyla yıpratabilir insanı. 
Özellikle uzun süren davalarda bunu çok daha net hissederiz. İnsanlar bize “Avukat hanım/bey, daha ne kadar sürecek?” diye sorduğunda, aslında hukuki sürecin daha ne kadar süreceğini değil, bu süreçte hissettiklerine daha ne kadar dayanabileceklerini sormak isterler. Cevap bazen belli, bazen belirsizdir. Ama her durumda bir bekleyiş vardır. Beklemenin ise sadece zamandan değil, insandan götürdüğü şeyler de var. 
Elbette yargılama bir süreçtir. Her şey birden olmuyor, olmamalı da. Deliller toplanmalı, taraflar dinlenmeli, adil bir karar için zaman tanınmalı. Ama bu süreçte unutulmaması gereken bir şey var: Hukuk işlemesini sürdürürken insanlar yaş almaya, yorulmaya, bazen de umudunu kaybetmeye devam ediyor. 
Bazen sadece bir boşanma davası değildir açılan dava. Aynı zamanda bir hayal kırıklığının, bir tükenişin son durağıdır. Bazen bir tazminat talebi, sadece para değil; yaşananların “haksızdı” diye tescillenmesini istemektir. Bazen sadece bir savunma değil, hayatta kalma mücadelesidir verilen. 
İşte bu yüzden “kanunlar değil, insanlar yoruluyor” diyoruz. Yasa yorulmaz, yıpranmaz, hissizdir. Ama biz öyle değiliz. Bu yüzden avukatlık sadece hukuki bir temsil değil; bazen bir omuz, bazen bir sabır, bazen de sadece sessizce yanında durma halidir. 
Adaletin yerini bulması kadar, o yeri ararken insanın kaybolmaması da önemlidir. Ve belki de asıl adalet, sadece sonucu değil, süreci de insanca kılabilmektir.