Çorum
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
39,5411 %0.16
45,4906 %0.12
Ara
Kesin Karar Ulusal Klinik Psikolog Dr. Koçyiğit: Sadakati Oksitosin ve Vazopresin Hormonları Artırıyor

Klinik Psikolog Dr. Koçyiğit: Sadakati Oksitosin ve Vazopresin Hormonları Artırıyor


Klinik Psikolog Dr. Koçyiğit: Sadakati Oksitosin ve Vazopresin Hormonları Artırıyor

Klinik Psikolog Dr. Esra Gül Koçyiğit, aşkın insan psikolojisi üzerindeki etkilerinin büyük olduğunu vurgulayarak, "Sadakati oksitosin ve vazopresin hormonları artırıyor" dedi.
Aşk, insanlık tarihi kadar eski bir duygu. Bazen mutluluk ve huzur getiren, bazen de psikolojik olarak karmaşık olabilen bir süreç. Ünlü felsefeci Platon da aşkı, en tehlikeli ruh hastalığı olarak tanımlamış. Altınbaş Üniversitesi Psikoloji Bölümü Öğretim Üyesi, Klinik Psikolog Dr. Esra Gül Koçyiğit, 14 Şubat Sevgililer Günü vesilesiyle yaptığı açıklamada, "Gerçek aşk, kişinin kendisini geliştirmesine ve duygusal olarak olgunlaşmasına yardımcı olan bir süreçtir. Sağlıklı ilişkilerde güven, sevgi, bağlılık ve bireysel özgürlük dengeli bir şekilde yer almalıdır" ifadelerini kullandı. Aşkın insanın biyolojik ve duygusal ihtiyaçları ile doğrudan bağlantılı olduğunu anlatan Dr. Koçyiğit, "Aşk, tarih boyunca sanatın, edebiyatın ve felsefenin en çok işlenen konularından biri olmuştur. Şiirlerden romanlara, tiyatrodan sinemaya kadar aşk, her dönem insanın ruhunu besleyen bir tema olmuştur" dedi.

"Aşık olan bireylerde dopamin seviyesi artar"
Psikolojik araştırmaların, beyindeki kimyasal dengeyi etkilediğini tespit ettiğini belirten Dr. Esra Gül Koçyiğit, aşkın hem duygusal hem de biyolojik bir süreç olduğunu aktardı. "Aşk, beyindeki serotonin, dopamin ve noradrenalin gibi kimyasalları etkiliyor. Aşık olan bireylerde dopamin seviyesi artarken serotonin seviyesinde dalgalanmalar meydana gelir. Bu da heyecan, coşku ve enerji artışı gibi belirtilerle kendini gösterir" ifadelerini kullandı.

Sadakati oksitosin ve vazopresin hormonları artırıyor
Aşkın devamlılığını sağlayan en önemli hormonlardan birinin de oksitosin olduğunu söyleyen Koçyiğit, "Oksitosin, sevgi, bağlılık ve güven duygusunu artıran bir hormondur. Partnerler arasındaki fiziksel temas, bu hormonun salgılanmasını destekler ve ilişkinin güçlenmesine katkıda bulunur. Ayrıca aşık çiftlerin bağlılığını arttıran vazopresin isimli başka bir hormon daha salgılanır. Böylece partnerlerin birbirlerine olan bağlılığı artar. Yani oksitosin ve vazopresin hormonlarına sadakat hormonları da diyebiliriz" diye konuştu

"Partnerler, bireysel sınırlarına saygı göstermeli"
Koçyiğit, uzun vadeli bir ilişkinin temel taşlarının karşılıklı güven, saygı ve bireysel alanları koruma olduğunu belirterek şu tavsiyelerde bulundu:
"Partnerler birbirlerinin bireysel sınırlarına saygı göstermeli. Güven ve anlayış üzerine inşa edilen ilişkiler daha uzun ömürlü olur. Duygusal ve biyolojik süreçlerin farkında olmak, sağlıklı ilişkiler kurmada önemli rol oynar. Aşk, özgürleştirici bir duygu olup, karşılıklı destek ve empati ile beslenmelidir."

"Takıntılı aşklar tehlikeli olabilir"
"Gerçek sevgi ve bağımlılık arasındaki farkı anlamak, sağlıklı bir ilişki için kritik bir rol oynuyor" diyen Dr. Koçyiğit, "Sevgi, karşılıklı saygı, güven ve bireysel özgürlük temelinde büyüyen bir duygudur. Ancak bazı durumlarda bu duygu, kontrolsüz bir takıntıya dönüşebilir ve kişi hem kendisine hem de partnerine zarar verebilir" dedi. Takıntılı aşk durumunda, beyindeki serotonin seviyesinin düşerken, dopamin ve noradrenalin seviyelerinin arttığını vurgulayan Dr. Koçyiğit, bunun da kişiyi kaygı, şüphe ve kontrol ihtiyacı ile baş başa bırakabileceğini belirtti.

Patolojik aşkın belirtileri nelerdir?
Obsesif-kompulsif bozukluk ile aşk arasında bilimsel olarak gözlemlenen bağlantılara dikkat çeken Dr. Koçyiğit, takıntılı aşkın bazı temel belirtilerine vurgu yaparak şu uyarılarda bulundu:
"Partnerden ayrı kalmaya tahammül edememe, sürekli görme ve haber alma ihtiyacı. Partnerin bireysel alanını kısıtlayacak şekilde yoğun bir kontrol ihtiyacı. Karşı tarafın bireyselliğini görmezden gelme ve ilişkiyi mutlak birliktelik üzerine kurma. Kıskançlık ve sahiplenme duygusunun ileri boyutlara taşınması. Partnerin hayatının her alanına dahil olma çabası ve ‘Onsuz yaşayamam’ düşüncesinin hakimiyeti." Bu belirtilerin zaman içinde bireyin kendisine ve ilişkisine zarar verebileceğini belirten Dr. Koçyiğit, "Takıntılı aşk durumu, kişinin yaşam kalitesini düşürebilir ve psikolojik desteğini gerektirebilir. Eğer birey, bu durumun farkına varıp sağlıklı bir ilişki süreci yönetmek istiyorsa, profesyonel bir uzmandan destek alması faydalı olacaktır" ifadelerini kullandı.
Son olarak sevginin özgürleştirici ve geliştirici bir duygu olduğunu vurgulayan Dr. Koçyiğit, "Sağlıklı bir ilişki, karşılıklı güven, saygı ve bireysel alanları tanıma temelinde inşa edilir. Gerçek aşk, zorlayıcı ve sınırları ihlal eden bir takıntıya dönüştüğünde, sevgi yerini psikolojik bir bağımlılığa bırakmıştır" dedi.

KAYNAK: İHA
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *