Çorum
Kapalı
17°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,3247 %0,24
48,8293 %0,45
Ara

UZAKLARDA ARAMA

YAYINLAMA:
UZAKLARDA ARAMA Zen ustası olmak için on yıldır eğitim alan Budist rahip, artık hazır olduğuna inanıyordu. Yağmurlu bir günde ünlü üstadı Nan-in’i ziyarete gitti. İçeriye girdikten sonra öğretmeni  Nan-in, Budist rahibe sordu; – Şemsiyeni ve ayakkabılarını kapının dışında mı bıraktın? – Elbette, gittiğim her yerde dışarda bırakırım. Bu bir kibarlık kuralıdır. – O zaman söyle bakalım; şemsiyeni ayakkabılarının sağ tarafına mı, yoksa sol tarafına mı koydun? – Dikkat etmedim, hatırlamıyorum. – Zen Budizmi, kişinin tüm hareketlerinin tamamen farkında olma sanatıdır. Hayatımız boyunca yaşadığımız sıkıntılar, anda kalmamış ve farketmemiş olmamızdan kaynaklanmış ve tamamen bizimle alakalıdır. Hiçbir şey tesadüfi ve kadersel değildir. Evinden aceleyle çıkan bir baba asla baltasını küçük oğlunun kolayca ulaşabileceği bir yerde bırakmamalıdır. Kılıcını her gün cilalamayan bir Samuray, en ihtiyaç duyduğu anda kılıcının paslanmış olduğunu görecektir. Sevdiği kadına çiçek vermeyi unutan bir erkek sonunda terk edilecektir. Budist rahip o zaman anlar ruhani dünyada uygulanan Zen tekniklerini çok iyi bilse de, önemli olan onları günlük hayatında da uygulaması gerekmektedir. Hakikatin, dünya üzerinde her yerde saklı olduğuna inanıyorum. Nerde hangi kültürde, hangi topraklarda olursa olsun arayanlar için saklanmış bir hazine muhakkak vardır. Çocukluğumdan beri evimizin içinde her köşede bulunan Abdülkadir Duru’nun kitapları da bu hazinelerden biriymiş, Türkiye topraklarında gizlenmiş. İşte bu hikaye bana “Anını Yaşa Kendini Yaşa” kitap serisini hatırlattı, bu kıymetli hazinenin. Abdülkadir Duru’nun tasviri, bedenimizin bizim gerçek varlığımızın evi olduğu ve bizim sürekli olarak sağda solda gezerek bu evi boş bıraktığıdır. Boş bırakılan ev zamanla viraneye döner. An’da kalmak evin sahibinin evine sahip çıkmasıdır. An’da kalmak yaptığının, söylediklerinin, hissettiklerinin farkında olmak, aldığın nefesin takibini yapabilmektir. Bu iş ise ne kolay ne de zordur. Sadece unutmamak, unutmamaktır püf noktası. Kendini, An’ı unutmamak. O an içinde var olmak. Zaten var olmak bir tek o zaman mümkündür ya! Hakikat nerede, hangi topraklarda, hangi zamanda olursa olsun anda gizli ya! Arayan çok uzağa gitmesin hemen şuracıkta o yanıbaşında. Yunus Emre boşa mı söylemiş; “Yoktur anda tercüman, andaki iş bana ayan...” Kime? Kime ayan? İkinci bir varlıktan söz edilirse çokluk olurmuş. An’mış. Bir şey varmış bu An’da ikiyi bir ediyormuş bu An. Sihir… Unutma!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *