Çorum
Açık
21°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,3456 %0,36
48,9036 %0,57
Ara

SEVGİLİ HASTALALIK

YAYINLAMA:
SEVGİLİ HASTALALIK İzmir’li Ahmet Kaya’nın çok sevdiğim bir sözü var. Şöyle diyor; “Herhangi bir hastalık, olduğunuz kişiyi nasıl sevmemiş olduğunuzu ve olduğunuz kişi olmak için kedinizi nasıl bağrınıza basmamış olduğunuzu size söyleyen doğrudan bir mesajdır. Bu tüm şifanın temelidir.” Baş ağrısı, mükemmeliyetçilik, bastırılmış öfke, korkudan İştahsızlık, büyük korkulardan ve kendinden nefret etmekten Saçlarda beyazlık, baskı altında olduğuna, fazla zorlandığına inanmaktan Kistler, geçmişin acı yaralarını sıkça tekrarlamak, duygusal acı çekmekten kaynaklanır. Ayrıca öfke, kızgınlık ve endişe karaciğerimize, korku ve şok böbreklerimize, aşırı düşünme dalağımıza zarar verir. Bunlar içimizde olanların bedenimize yansıma durumlarına sadece bir kaç örnek… Geçen haftayı film, dizi, çeşitli belgeseller ve beni ekrana kilitleyen programlar izleyerek geçirdikten sonra hafta sonu elime birde oyun konsolu alıp sabahtan oyun oynamaya başladım. Ta ki bedenim bana “yeterrrr!” diye isyan edene kadar. Kendimi hasta ettim hemde nasıl hasta etmek! Öyle böyle değil. Ama bu son değildi bu başlangıçtı. Şöyle ki ben meyve pek sevmem. Çok nadir yerim. Hiç denecek kadar az yerim desem hatta daha doğru olur. Ama hastalık boyunca yediğim ve sayıkladığım tek bir şey vardı. Bana meyve verin! Sadece meyve yedim ve bu nasıl bir lezzetti anlatamam. Tabi bir yandan yatarken, bir yandan meyvelerle aşk yaşarken, benim içimde biri de bu olanları izliyordu. Merak ediyordu neler oluyor gene diye. Meyve size ne çağrıştırır? İlk düşündüğüm buydu. Rengarenktiler, canlı kıpır kıpırdılar. Enerji doluydular ve her biri bir tasarım harikasıydı. Asla sıkıcı değildiler. Tek düze değildiler. Kendime yaşattığım haftanın tam aksine yani. Anlatabildim mi? Bedenim yeter dedi yeter. Bana renk ve enerji ver. Ayrıca yaratıcı gücünü pasif bir aktivite yaparak harcamayı kes ve harekete geç. Canlan, bir şeyler üret. Verdiği mesaj yumuşak olsa da veriş şekli beni oldukça hırpaladı ama bu onun suçu değildi. Kim bilir kaç kez ayağımı uzatmış koltukta yatarken beni yumuşak bir ses tonuyla ve fısıltıyla uyarmıştı kalk artık diye. Bense onu oyalamıştım şu bölüm bitsin, şu turu da atlayayım tamam diyerek. Kulağımın dibinde bağırışı için onu suçlayamazdım. Haklı bir isyandı onunki. Tabi tıp dilinde bunun başka açıdan açıklaması da vardır. Mikroptur mesela. Peki o mikrop neden türedi? Neyse. Konu o değil. Sonuçta ilaç içerek iyileştim, onlar da iyi ki var. Sadece hepsi bir bütün. Görünen ve görünmeyen bir bütün. Artık bedene sirayet etmiş bir şeyi ilaçsız, tedavisiz iyileştirebileceğimi düşünmüyorum zaten. Ama inanç değil görüyorum, yaşıyorum önce duygu da düşüncede davranışta başlıyor hastalık sonra bedende… Kendini gözlemle. En çok kendini gözlemle. Bırak sağı solu. O ne yapmış bu ne demiş. Hele ki ne almış ne satmış ne yaşamış. Sana ne. Bırak oyalanmayı . Bak bir kendine… Ne yapıyorsun? Ne hissediyorsun? Neler düşünüyor içinden ne geçiriyorsun? Zamanını enerjini neye kime harcıyorsun? Ne için harcıyorsun? Kendine mi gerçekten? Yoksa üç beş put buldun onlara mı adadın kendini? Beden yalan söylemez. Ne hastalığın var, neren ağrıyor. Bak bakalım seni hangi konuda ne için uyarıyor o beden. Hep iyiliğine, her şey iyiliğine… Hastalık demişler kötü sanmışlar onu, o gelmeyi kendi mi istemiş. Aracıymış o sadece. Organların sesiymiş. Kötü mü bazı yaşadığımız şeyler? Kötü varmış, kötü olaylar durumlar, insanlar, koşullar? Öyle mi? Yok öyle bir şey! Sadece iyi var bu hayatta. Ve her şey ona hizmette. İyi olalım, adam olalım, akıllı olalım, aklımızı kullanalım, değer bilelim kıymet bilelim diye kötü o kötü gördüklerin. Yok öyle kötü birileri, kötü olaylar falan. Düzelt kendini, sıfırlan, genişle, fark et bakalım kötü bir şey kalıyor mu? Hastalık kötüymüş. Öyle konuşunuyorlar onun hakkında. Ne münasebet! Kötü olsa sana haz verir seni o koşulda tutmaya çalışırdı. Oysa o bas bas bağırıyor gelme buraya, bak tadım acı. Gelme buraya bak ben zorum. Gelme bana diye… Meğer gelen hastalık değilmiş, ona giden bizmişiz. Bana öyle dedi. Şikayet mi ediyorsun. Gitme sende!
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *