Çorum
Açık
13°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
41,3086 %0,25
48,9796 %0,46
Ara

CEZA

YAYINLAMA:
CEZA Sevgili okurlar; zaman zaman öyle gündemlerle karşılaşıyoruz, öyle olaylara şahit oluyoruz ki yüreklerimiz yanıyor. Ben de kadınlarımız, çocuklarımız için çok daha mutlu ve güvenli yarınlar diliyorum. Kamuoyunun vicdana dokunan bu gibi olaylarda en çok dile getirilen yakarışlar cezalar ve caydırıcılıkları ile ilgili oluyor. Bu hafta cezalandırma sisteminin amacını bir makale ışığında mercek altına alalım, Türkiye’de kanun koyucu cezalandırma ile neyi amaçlamış bunu inceleyelim istiyorum. Ceza hukuku teorilerine baktığımız zaman cezalandırmanın amaçlarına ilişkin çeşitli yaklaşımlara rastlarız. Bunları genel olarak, cezayı mutlak bir amaç olarak suç sayılan eylem için verilmiş bir karşılık, bir kefaret (retribution) gören mutlak ceza veya mutlak adalet teorileri, cezayı suçları önleyici ve suçluları ıslah edici bir yöntem olarak gören faydacı yaklaşım (nisbî ceza teorileri) ve her iki yaklaşımı birlikte değerlendiren karma (uzlaştırıcı) yaklaşım olarak özetleyebiliriz. Her ne kadar Türk Ceza Kanunun amacıyla ilgili olarak Madde 1’de “(1) Ceza Kanununun amacı; kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir. Kanunda, bu amacın gerçekleştirilmesi için ceza sorumluluğunun temel esasları ile suçlar, ceza ve güvenlik tedbirlerinin türleri düzenlenmiştir” hükmündeki amaçlar içinde cezanın bir ödetme, bir kefaret (retribution) olduğu veya ıslah edici amacının olduğu yer almamış olsa bile, Türk Ceza Kanununu bir bütün olarak değerlendirdiğimizde bu amaçların da bulunduğunu inkar edemeyiz. Ünlü düşünür Beccaria cezalandırmayı, özgürlükleri koruyucu bir araç olarak görmektedir. Beccaria’ya göre cezanın şiddeti, suçluya göre değil, suçun niteliğine göre belirlenmelidir. Ceza, caydırıcı olacak şekilde yeterli olmalı ve halk tarafından anlaşılabilecek rasyonel temellere dayanmalıdır. Beccaria, önleyicilik ve etkililik açısından, cezaların kesinliğini (certainty) sertliğine/şiddetine tercih etmektedir. Ona göre suçların etkili bir biçimde önlenmesi, cezaların sertliğine/şiddetine değil, kesinliğine bağlıdır. Küçük bir cezanın kesinliği, eğer kaçma ümidi varsa, daha şiddetli bir cezanın korkusundan daha güçlü bir iz ve etki bırakır. Çünkü, daha büyük bir kötülükten (cezadan) kurtulma ümidi varken, kaçınılmaz en küçük kötülüğe (cezaya) maruz kalmaktan korkmak insan doğasının bir gereğidir. Diğer yandan Beccaria, cezaların önleyicilik ve caydırıcılık bakımından etkili olmalarını, anlık ve şiddetli olmalarından daha çok, uzun olmalarına bağlamaktadır. Filozof konuyla ilgili olarak şunları söylemektedir: “Zihnimizde en büyük etkiyi bırakan, cezanın verdiği acının yoğunluğu değil, süresi bakımından uzunluğudur. Çünkü zayıf ve tekrar eden izlenimler, duyarlılığımızı, şiddetli ve anlık dürtülerden daha kolay ve daha güçlü bir biçimde etkiler” Kant’a göre cezalandırma hiçbir zaman sadece başka iyileri (gerek suçlunun kendisi gerekse sivil toplum bakımından) gerçekleştirmek için uygulanan bir araç değildir. Ceza, bütün durumlarda, suçluya sadece suç işlediği için verilmelidir. suç işleyenlerin cezalandırılmasını kesin ahlaki bir emir olarak görmektedir. Ahlak kuralları da, Kant’a göre, şarta bağlı olamayacağı için, cezalandırma faydacılık açısından temellendirilmemeli veya hafifletilmemelidir. Cezalandırma felsefesinde sadece faydacı ölçütleri esas almak, adalet ideali bakımından arzu edilmeyen sonuçlar doğurabilir. Bundan dolayı cezalandırma felsefesinde, ilk önce adalet prensipleri esas alınmalı ve her kötülüğün bir karşılığının olması gerektiği düşüncesini esas alan kefaretçi düşüncelerden hareket edilmeli, daha sonra cezanın önleme ve ıslah gibi diğer faydacı işlevleri buna eklenmelidir. Cezalandırma sistemlerinde amacın ne olduğu, cezanın neye hizmet ettiği çok mühimdir. Sadece korkutmak, caydırmak değil ıslah etmek ve topluma faydalı bir birey olarak yeniden kazandırmak da cezalandırma ile hedeflenen bir amaçtır. Acı veren ve insanlığa sığmayan bazı suçların işlenmesinden sonra cezalandırmada çok daha katı yaptırımları istesek de olayın toplumsal boyutunu, uzun vadede etkilerini ve katı yaptırımların kimi zaman amacını aşarak kötüye kullanılabilme ihtimallerinin olduğunu da akılda tutarak bu gibi konuların çok derin ve üstüne düşünülmesi gereken konular olduğunu unutmamalıyız. Cezalandırmadan daha mühim bir şey varsa o da ahlaktır, ahlaki yozlaşmanın önüne geçilmesi ve günümüzde içi boşaltılan erdemlerin yeniden kıymet kazanması gerektiğine inanıyorum. Nihayetinde Ernest Renan’ın de dediği gibi “Ahlak olmayan yerde kanun bir şey yapamaz”. Her birimiz için mutlu, güvenli, huzurlu günler diliyorum. . Kaynak: Doç. Dr. Sururi AKTAŞ, Cezalandırmanın Amacı Üzerine, EÜHFD, C. XIII, S. 1–2 (2009)
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *