Masalla Yedi Uyurlar Bir zamanlar Dakyanus adlı bir oduncu, her gün Efes Dağları'na gider, buradan odun toplayarak kasabada satarmış. Yine odun toplamak için dağda gezindiği bir gün, yerde bir yazılı taş bulmuş. Bu taş onu heyecanlandırmış. Üzerinde ne yazdığını merak etmiş, odunları bırakarak kasabaya inmiş. Kasabada dükkan dükkan gezerek taşın üzerindeki yazıyı ona okuyabilecek birini aramış. Sonunda bir bakkal kitabeyi önce kendi içinden okumuş. Fakat Dakyanus’a okumamış ve şöyle demiş; -Sana bir teklifim var. Bana bu taşı bulduğun yeri gösterirsen bende sana dükkanımı veririm. Sen fakirsin, para kazanır rahat edersin ama taş senin işine yaramaz okumayı bile bilmiyorsun. Oduncu sinirlenerek; -Ben senin dükkanını falan istemem. Eğer okuyacaksan taşı bana oku, yoksa ver taşımı başkasına okutturayım deyince; Bakkal kitabeyi okur ve der ki; -Senin yerinde olsam taşı başkasına okutmam çünkü taşın çıktığı yerde üç küp altın bulacaksın. Zengin olup ilerde kral olacak ve hatta tanrılığını ilan edeceksin. Taşın üzerinde bunlar yazıyor, der. Oduncu adamın söylediklerine gülmüş, taşını da alarak bakkal dükkandan çıkmış. Fakat söylediği sözleri de aklından çıkaramıyormuş. Oduncu ertesi gün dayanamamış, taşı bulduğu yere yeniden gitmiş. Yerleri kazmaya başlamış. Açılan delikte bir tuğlanın altından toprak kayarak delik büyümüş. Koca bir mahsen açılmış. Oduncu burada, gerçekten de üç küp altın bulmuş. Fakat altınları hemen satmak için götürmeye çekinmiş. Azar azar kasabaya taşımaya başlamış. Oduncu çok iyilik seven bir insanmış. Altın sattıkça parası çoğaldığından fakirlere yardım etmeye de başlamış. Sonunda da kasabaya bir hayrat yapmaya karar vermiş. Günler böyle geçince iyice zenginleşen ve herkesçe tanınmaya ve sevilmeye başlayan oduncu, dönemin kralı olmuş. O zamanlar kralları halk seçermiş. Halk, fakirlere yardım ediyor, devlet bütçesine ihtiyacı yok diyerek Dakyanus’un bu göreve çok uygun olduğunu düşünmüş. Dakyanus, zamanla çok daha ünlü ve güçlü bir kral olmuş. Fakat bu durum onu değiştirmiş. Kendini oldukça büyük görmeye başlamış. Tanrılığını ilan etmek istemiş. Bir gün vezirlerini toplamış ve bu kararını ilan etmek üzereyken bir sinek musallat olmuş. Sinek kralın kulağına, gözüne, burnuna, ağzına konmuş. Buna rağmen Dakyanus; - Arkadaşlar! Bir sinek konuşmama mâni oluyor, kısa kesmek isterim. Ben tanrılığımı ilan ediyorum, demiş. Bunu duyan vezirlerden altısı hemen yerinden fırlayarak; -Fakat bizim tanrımız var. O varken ikinci bir tanrıya inanamayız, demişler. Kral Dakyanus sinirlenmiş ve onları huzurundan kovmuş. Kovulan vezirler, Dakyanus’un onlara daha büyük bir kötülük yapmasından korkmuşlar. Sadece saraydan değil şehirden de kaçmaya karar vermişler. Şimdiki Kızlar Cimnazı'nın bulunduğu yere kadar gelmişler. Burada bir çoban ve köpeğiyle karşılaşmışlar. Biraz dinlenmek için yanlarında otururken başlarına geleni çobana anlatmışlar. Çoban; -Benim efendim de aynı şekilde iddialarda bulunuyor, ben de kaçmak istiyorum. Sizinle beraber gelmek istiyorum, demiş. Hepsi beraber şimdiki Yedi Uyuyanlar Mağarası’na girerek derin bir uykuya dalmışlar. Bu arada Dakyanus’ta askerlerini peşlerinden yollamış. Efes Dağları'na gelerek vezirleri aramışlar, fakat onları bulamamışlar. Vezirler ise uyandıkları zaman çok acıktıklarını hissetmişler. İçlerinden birini kasabaya yemek almaya yollamışlar. Kasabaya inen vezir buranın çok değiştiğini görmüş. Merakla Dakyanus’u sormuş, O’nun uzun zaman önce öldüğü söylenince şaşırıp kalmış. Dakyanus öldükten sonra ve yeni krallar bu zengin kralın hazinelerinin nerede olduğunun peşine düşmüşler. Bu yüzden halka verilen bir emirle, kimde o devre ait olan bir para bulurlarsa yakalayıp saraya getirmelerini tembih etmişler. Vezir, aldıklarını ödemek için çıkarıp o devrin parasını verince, adamın saç, sakal ve kıyafetinden şüphelenen esnaf da, durumu saraya haber vermiş. Askerler hemen veziri yakalayarak geldiği yeri göstermelerini emretmişler. Fakat Yedi Uyurlar mağarasının önüne geldiklerinde, mağaranın kapısı Allah’ın emriyle tekrar kapanmış ve bir daha açılmamış. Rivayet edilir ki, adı Eshab-ı Kehf olarak bilinen bu mağarada, yedi uyurların 300 yıl kaldıkları tahmin ediliyormuş. Bu hesabı yanlarında bulunan çoban köpeği sayesinde yapmışlar. Köpek her yıl tüy değiştiriyormuş. Köpeğin yattığı yerde, üst üste duran tüylerden geçen seneler bu şekilde bilinmiş… Masal bu ya, masal da böyleymiş…