Cemil Bey, konsevatuvar hazırlıklarının ne durumda olduğunu, ziyaretine gelen arkadaşlarından öğrenir. Şehzade Ziyaeddin Efendi, Rahmi Bey ve Doktor gelir. Rahmi Bey, Ali Rifat Bey’in selâmıyla, konservatuvardaki ders programını da getirir. Sonra plâk yapmak için Şehzadebaşı’na Doktorun arabası ile giderler.

29 Ekim 1914 Cuma günü Konservatuvarın açılışı, Reşad Rıdvan Bey ve Ali Rifat Bey’in konuşmalarıyla yapılır. Cemil Bey de hocalar arasındadır. Kemençe ve Tanbur Bölümüne yazılan öğrenciler çok sevinçlidir. Ancak, 1 Kasım 1914’de Osmanlı Devleti’nin de savaşa katıldığı, gazeteler tarafından büyük puntolarla duyurulur. Öğrencilerin şevki kırılır. Konservatuvar İdaresi, yaptığı toplantıda, ortalık sakinleşinceye kadar çalışmalara ara verme kararı alır.

Cemil Bey’in canı sıkılır, evde “lânet olası savaş” diye bağırır. Genç Vasil Usta gelir. Tanbur, kemençe ve ud imal etmektedir. Manol usta ve Hristakinin öldüğünü öğrenir, çok üzülür.

Günler geçer, 7 Mayıs 1915 Waşington Büyükelçisi Ziya Paşa gözetiminde yine Dârülbedâyi içinde musiki bölümü açılır. Kemanda Leon Hancıyan, fasıl için İsmail Hakkı Bey, usûl hocalığına Hafız Ahmed Bey, tanbur-kemence hocalığına Cemil Bey ve idareciliğe Ali Rifat Bey getirilir.

Cemil Bey evinde çalışmaktan yorulup uzandığında, yıllardır Almanya’da musiki eğitimi alan Musa Süreyya Bey çıkagelir. Cemil Bey çok sevinir. Birlikte musiki çalışması planı yaparlar. Ancak, Musa Süreyya Bey askere çağrılır.

Yaşlı Grifzen Asım Bey hastalanır. 1916 yılı karlı, fırtınalı geçer. Son bir gayretle Musiki Mecmuası için eser seçmeye çalışır. Oğlu Mesud da 14 yaşındadır.

20 Ocak 1916 Perşembe akşamı Dârülbedâyi salonunda konser tertip edilir. Bu sefer Cemil Bey daha dikkatlidir. Cemil Bey’in muhteşem taksimi ile konser başlar ve muhteşem bir konser olur. Dârülbedâyi yöneticileri, halkın Cemil Bey’e çok sık tezahürat yapmaları ve gecenin başarısıyla adeta sarhoş olmuşlardır. Musa Süreyya Bey; “Beş yıl, yalnız Almanya’da değil yakın Avrupa ülkelerinde de konserlere gittim. Orkestralar, senfoniler, resitaller dinledim. Ünlü virtüözler tanıdım fakat Cemil Bey bir başka. Çalışındaki erişilmezliği bir yana, bulduğu her motif, her melodi bir senfoniye, bir konçertoya ana tema olabilecek kadar muhteşem ve güçlü. Ali Rifat Bey; “Ve hiç tekrar etmeden bu kadar değişik nağme” diye ilâve eder ve devamla; “Öyle geliyor ki Cemil Bey taksimlerini, saniyelerle ifade edilebilecek kısa süreler içinde besteliyor, sonra çalıyor. Nitekim, taksimlerini taklide kalktığımızda, teknik olarak yanına bile sokulamıyoruz ama melodi seyri olarak yaklaşık sesler de olsa çalmaya uğraştığımızda biraz değiştirmeye yeltendiğimiz zaman onu kaybediyoruz” der.

Cemil Bey’i göklere çıkaran Musa Süreyya Bey, ne yazık ki Cumhuriyetin lik yıllarından itibaren Türk Musikisini basit görüp ille de Batı Musikisi diye aşağılayacaktır. Halbuki, Cemil Bey’e o muhteşem nağmeleri yaptıran, kendi özüyle rabıtalanmasıydı. Tanbur veya kemençe çalarken belki de farkında olmadan duygularının ötesinde duyumlar âleminde dolaşıyordu.

Konserden birkaç gün sonra Rahmi Bey, toplantıda yeni bir konser düşünüldüğünü, Cemil Bey’i ziyaretinde söyler. Cemil Bey iyiden iyiye adeta çökmüş, takati kalmamıştır. Ziyaretçileri de çoktur. Cemil Bey’in sâkin bir şekilde istirahate ihtiyacı olduğunu hisseden yakın dostu Şevket Bey ve oğlu gelir. Saide Hanımın da rızasını alarak, bir müddet misafir etmek üzere Kadıköy Cevizlikdeki evine götürür.

DEVAM EDECEK

Kaynak: Ecz. Emin Akan: Tanburi Cemil Bey.

Dr. Nazmi Özalp: TÜRK MUSİKİSİ TAHİRİ - 2. Cilt (TRT Yayını)

Yılmaz Öztuna: BÜYÜK TÜRK MUSİKİSİ ANSİKLOPEDİSİ - 1. Cilt (M.E.B.)

Nuri Özcan: İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ -7. Cilt (T.D. Vakfı Yayını)

TÜRK ve DÜNYA ÜNLÜLERİ ANSİKLOPEDİSİ - 3. Cilt