KALBİN HASTALIĞI “KİBİR”
İnsanoğlu için maddi-bedeni hastalıklar olduğu gibi, manevi-kalbi hastalıklar da söz konusudur. İşte bu manevi hastalıkların en zararlılarından biri de kibirdir.
Kibir kelimesi lügatte; kendini beğenme, büyüklenme, başkalarından üstün tutma, benlik anlamlarına gelir. Ahlaki terim olarak ise kibir; kişinin servet, makam, ilim, ibadet, soy, güzellik, güç gibi herhangi bir meziyetinden dolayı kendini başkasından üstün görme hastalığıdır. Bu hastalığın mikrobunu alan kimse kendini büyük görmeye, insanlardan üstün olduğunu düşünmeye başlar. Kibir, hak ve hakikati kabul etmemektir. Evveli bir damla su olan ve sonunda da kabirde böceklere yem olacak kişinin kibir ve gurura düşmesi ne acayip bir haldir. Nitekim Hazreti Ebu Bekir (RA):
“Kibirden sakının. Topraktan yaratılıp yine toprağa dönecek bir varlığın kibirlenmesi, bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsızdır” buyurmuştur.
Peygamber Efendimiz bir hadisi şerifinde ise:
“Kalbinde hardal tanesi kadar kibir bulunan kimse cennete giremez” (Buhari, Müslim) buyurmaktadır.
Ne yazık ki! insanoğlu bütün dünya nimetlerinin fani olduğunu bildiği halde yine de kibri elinden bırakmaz. Zengin ise fakirleri, rütbe sahibi ise idare ettiği kimseleri, ilim sahibi ise kendinden aşağı mertebede olanları hakir ve küçük görüp, gurur ve kibre düşer. Servetiyle, makam ve mevkisi ile veya ilmi ile kibirlenenlere Allah merhamet nazarıyla bakmaz.
Eğer ki kişi, gençliğinden, akıl ve zekasından, ilminden gurur ve kibre düşüyorsa bilmelidir ki bütün nimetler fanidir. Oysaki, bu kişilerin unuttukları önemli bir nokta vardır. Kendilerini insanlara karşı en güzel, mükemmel, en zeki, bilgili, kaliteli, kıymetli, hatasız, noksansız göstermeye çalışsalar da sonunda ahiret günü yaptıkları tek tek karşılarına çıkacaktır.
Kibir, sevmeyi ve sevilmeyi engelleyen bir ruh hastalığıdır. Bu tip insanlar önce kendilerini sevip sahip çıkarlar bu nedenle gerçek sevgiyi asla yaşayamazlar. Başkalarına sevgi ve saygı göstermek çok ağırlarına gider. Kibirli insanın en çok hoşlandığı konu övülmek ve saygı duyulmaktır. Bu tip insanlar ya kendilerini alenen övmeye kalkışırlar ya da övülmelerini sağlayacak ortamlar oluştururlar. Her ortamda en güçlü görünen ve en dikkat çeken insan olmak hevesindedirler. Güzelliklerine, mallarına, mülklerine, bilgilerine ve mevkilerine çok güvenirler. Sahip oldukları şeylerin kendilerinden olduğuna inanıp, sonsuza kadar kaybetmeyeceklerini zannederler. Hâlbuki aldanırlar. Kuran’da açıkça görülüyor ki iblisin ayağı kibir sebebiyle kaymıştır. Allah Teâlâ’nın meleklere Âdeme secde edin emri üzerine secde etmişler, sadece İblis kibrinden dolayı secde etmeyip büyüklük taslamıştır. Kur’an-ı Kerim de ibretlik bir kıssa olan Karun hikayesi, kibirli insanın hazin sonunun güzel bir örneğidir. Lidya’nın son kralı olan Karun MÖ 540-560 yılları arasında Lidya’nın krallığını yapmış, Karun zenginliği ve bolluğuyla ün salmıştır. Karun Musa’nın kavminden olup, onlara azgınlık etmiştir. Sahip olduğu bütün mal, mülk ve saltanatın, servetin onu azgınlaştırdığı, büyüklük duygusuna kapılan bir kişiliktir. Sahip olduğu nimetleri kendi akıl ve kabiliyetinden bilmektedir. Karun’un hali, dünya üzerinde servetine ve gücüne güvenerek şımaran ve bir gün öleceğini hatırına getirmeyen gafillerin akibetine güzel bir örnektir. Kur’an-ı Kerim, her insanın maruz kalacağı bu ahlaki sapmaya bizim dikkatimizi çekmektedir.
Toplumlara zulmeden, onları aşağılayıp kul köle gibi kullanan firavunların, Nemrutların, zalim diktatörlerin en öne çıkan vasıfları da kibirdir. İslam tarihinde birçok örneklerine rastlanmaktadır.
Esasında kibir, aklımızı gönlümüzü karartan, neye ne kadar değer vermemiz gerektiğini unutturan bir kötülüktür. İnsanı, gurur ve kibirden kurtaracak haslet ise tevazudur. Tevazu kulluğun gereğidir. İnsanı Allah’a yaklaştırır, ona dost eder. İnsanların muhabbetini kazandırır. İnsan Tevazu sayesinde aklen, ruhen ve kalben huzur bulur. İnsanda şefkat, merhamet ve edep gibi birçok hisler meydana gelir, hikmet ise mütevazı olanın kalbine yerleşir, kibirlinin kalbine, gönlüne giremez. Nitekim Peygamber Efendimiz:
“Allahu Teala, Tevazu edeni yüceltir”. Diğer bir hadisinde ise:” Zillete düşmeyecek kadar tevazu gösterene müjdeler olsun” buyurmaktadır.
İnsan her zaman gurur ve kibrin esintilerine karşı duyarlı olmalı ve devamlı murakabe, muhasebe ile nefsini ezmesini bilmelidir.
Yüce Rabbimiz; kibirlenen ve kaybedenlerden değil, tevazulu bir hayat sürerek dünya ve ahiret güzelliğini kazananlardan eylesin! Âmin...