Kadın İşçinin Doğumla Doğan Hakkı
Sevgili okurlar bu hafta köşemizde şahane bir konuyu ele alacağız. Lafı uzatmadan gelin konuya giriş yapalım: Bildiğiniz üzere kadın olmak başlı başına mücadele gerektiriyor; çalışma hayatında kadın olmak söz konusu olduğunda ise çoğu zaman yalnızca mücadele değil, sabır da gerekiyor. Oysa mevzuatımız kadının çalışma yaşamındaki haklarını çok net çizmiş durumda. Gebelikten doğuma, doğumdan süt iznine kadar uzanan bir dizi hak, yasalarla teminat altına alınmış vaziyette. Ancak sorun şu ki; kâğıt üstündeki haklar, ne yazık ki, fiili uygulamada çoğu zaman silik bir gölgeye dönüşüyor.
Kadın işçinin en temel haklarından biri analık izni. 4857 sayılı İş Kanunu’na göre, kadın işçilere doğumdan önce sekiz, doğumdan sonra sekiz hafta olmak üzere toplam on altı haftalık ücretli doğum izni tanınmakta. Çoğul gebelikte bu süreye iki hafta daha ekleniyor. Ayrıca kadın çalışanların isteğe bağlı olarak altı aya kadar ücretsiz izin talep etme hakları da bulunmakta. Kağıt üzerinde bu süreç oldukça insancıl ve destekleyici görünüyor. Ancak uygulamada ne yazık ki birçok kadın, bu haklarını kullanma aşamasında baskı görüyor, hatta işten çıkarılma tehdidiyle karşı karşıya kalıyor.
Sıklıkla karşılaşılan sorunlardan biri de şu: Kadın işçi hamile olduğunu bildirdiği anda, işverenin yaklaşımı değişiyor. Görev yerinin değiştirilmesi, yıldırma uygulamaları, hatta imalı söylemlerle psikolojik baskı yaratılması, işçinin kendi isteğiyle ayrılmaya zorlanması maalesef çok sık rastlanan bir senaryo olarak karşımıza çıkıyor. Dahası var. İşverenlerin “doğum iznine ayrılacak, nasıl olsa işten ayrılır” mantığıyla kadın çalışanlara terfi vermemesi, sorumluluk vermekten kaçınması da yine ayrı bir görünmeyen eşitsizlik alanını doğuruyor. Bu tavır, kadının sadece biyolojik varlığı üzerinden dezavantajlı konuma itilmesi anlamına geliyor. Oysa asıl yapılması gereken, kadın işçinin üretim gücünü desteklemek ve onu sistem dışına itmeden varlığını sürdürebilmesini sağlamaktır.
Süt izni, çalışan annenin çocuğuna zaman ayırabilmesi için getirilen bir başka önemli haktır. Günlük 1.5 saatlik süt izni, işçinin tercihine göre kullanılabilir ve bu süre çalışma süresinden sayılır. Ancak birçok kadın bu hakkı kullanamıyor ya da kullanırken dolaylı yollardan cezalandırılıyor: “Yarım saat geç çıkıyor, işi aksatıyor” gibi söylemlerle yıpratılıyor. Yasal hak, işyerinde bir “külfet” gibi algılandığında, hukuk sadece teoride kalıyor.
İş Hukuku’nun temel amacı, işçinin korunmasıdır. Ancak kadın işçi söz konusu olduğunda bu korumanın daha hassas, daha bütüncül olması gerekir. Sadece fiziksel değil; sosyal, ekonomik ve psikolojik güvenlik de iş hukukunun alanına dahil olmalıdır.
Devletin, yargının ve özellikle de işverenlerin yapması gereken şey; yasaları uygulamak değil, yasaların ruhunu içselleştirmektir. Çünkü kadın işçinin hakkı yalnızca bireysel bir hak değil; toplumsal adaletin temelidir. Toplumumuzun yarısını oluşturan kadınlarımız iş gücüne katılmadan, kadınlarımız refahsal, eğitimsel, ekonomik bağamda yükselmeden toplumumuzun ilerlemesi çok çok zor. Hukukun teoride kalmayıp uygulamada da doğru şekilde uygulanması için her bir bireye pay düşmekte. Bu farkındalıkla hareket ettiğimiz adalet, eşitlik dolu günlere…