Hatıralarla Türk Musikisi (115) Enderuni Hâfız Hüsnü (1858-1919)
Hâfız Hüsnü’nün asıl adı Mehmed Hüsnü’dür. 1858 yılında Üsküdar’ın Selimiye Mahallesinde dünyaya gelir. Babası, Harem İskelesindeki Mehmed Tahir Efendi Camii’nin imamı Hâfız Mehmet Hakkı Efendi’dir.
Hâfız Hüsnü, henüz mahalle mektebinde iken sesinin güzelliği ile dikkat çeker. Daha sonra Sultan Abdülaziz’in isteği üzerine Saraya alınarak Enderun’da tahsilini sürdürür ve hıfzını tamamlar.
1875 yılında Hırka-i Şerif Dairesi Müezzinliğine, 5 yıl sonra da Enderun Mektebi Kur’an-ı Kerim Muallimliğine (öğretmenliğine) tayin olur. 1900 yılında Hırka-i Şerif Dairesi İkinci İmamlığına getirilir. Bu arada babasının vefatı üzerine onun imamlık yaptığı camide bir müddet imamlık yapar.
Son zamanlarında boğazındaki bir hastalık sebebiyle sesi kısılır. Sultan 2. Abdülhamid ve Sultan Reşat tarafından ameliyat ettirilir. Sesi biraz düzelir ama eski parlaklığı yoktur artık.
Ferik Ahmed Muhtar Paşa’nın kurduğu Müze-i Askeri-i Osmani bünyesinde faaliyete geçen Mehterhâne-i Hakani’de mûsikî dersleri verir. 1914’de dizanteri hastalığına yakalanır. 1919 yılının Haziran ayında Gureba Hastanesinde vefat eder.
Hâfız Hüsnü, sesinin parlaklığı ve bestelediği eserlerle şöhret olur. Enderun’daki eğitimi sırasında Arapça, Farsça ve Fransızca öğrenir. Aynı zamanda Sermüezzin Rifat Bey ve Hacı Faik Beylerden istifade ederek mûsikî bilgisini ilerletir ve bir müddet sonra mûsikî meclislerinde aranan hanende olur. Bu meclislerde; Ali Rifat Bey (Çağatay), Tanburi Cemil Bey, Neyzen Aziz Dede, Rahmi Bey, Ziya Paşa, Kaşıyarık Hüsameddin Efendi, Udi Nevres, H. Lemi (Atlı) Bey, Lavtacı Adnan, Leon Hancıyan gibi hanende ve sazendelerle beraber olur.
Kur’an ve mevlid okurken gösterdiği hassasiyet, ezan okurken ses genişliği, dua esnasındaki uzun âmin çekişleri, Enderuni Hafız Hüsnü’nün en bâriz özelliğidir. Dolmabahçe Camiinde okuduğu ezan Üsküdar’da duyulur. Etkileyici yanık sesi vardır. Özellikle okuduğu mevlidlerdeki makam geçkileri hayranlıkla dinlenir. Sanatkârane okuduğu eserlerde yaptığı ses taksimleriyle haklı şöhrete ulaşır. Çünkü bütün eserleri duyarak ve yaşayarak okur. Böylece, dinleyende müthiş etki bırakır. Bir özelliği de mûsikî meclislerinde eser icra ederken gürültüye tahammül edemez, konuşanları ikaz eder ve dışarı çıkarır. Edirne’nin Bulgarlardan geri alınış gününde Selimiye Camiinde okuduğu ezan ve mevlid, uzun yıllar hafızalardan silinmeyecek müthiş bir etki bırakır.
Hâfız Hüsnü Efendi, kimseden ders almaksızın kendi kendine üflemesini öğrendiği neydeki ustalığının yanısıra, şarkı, marş ve ilâhi formunda bestelediği yüze yakın eserle bestekârlıktaki gücünü de ortaya koyar. Şarkıları, Hacı Ârif Bey’in geleneğinin devamıdır. Uzun yıllar piyasada da çalışır. Şişhane Yokuşunda çalışan Hafız Burhan’ın takımına dahildir. Burada hem fasıl okur hem de gazelhanlık yapar.
Dr. Nazım Özalp, Hafız Hüsnü’nün Bestenigâr şarkısının hatırasını, şarkının güftekârı Ahmet Rasim’in hatıratından şöyle aktarıyor: “Ahmet, lokantada yemek yerken zabitan gelir. Sizi Merkez Komutanlığına götürmeye geldim der. Ahmet Rasim, sebebi ne diye düşünür. Acaba, Sultan Hamid’in Mutemedi Paşa, beni niye arıyor diye aklından geçirirken yola revan olurlar. Bir süre sonra Paşanın huzuruna çıkarılır. Paşa; “Sizi rahatsız ettik. Bestenigâr Kalfa sizlere ömür” der.
Paşanın konağı zamanın mûsikî akademisidir. Raks için, saz ve söz için Çerkez kızları eğitilir ve okurlardı. Bestenigâr Kalfa, Paşanın sazının baş hanendesidir. Etkileyici muhteşem bir sese sahiptir.
Paşa; “Siz münasip bir güfte buyurun” der. Yan odaya alınır. Hâfız Hüsnü de oradadır. Ortamdan çok etkilenerek;
“Çok sürmedi geçti tarab-ı şevk-i baharım.
Soldu emelim, goncelerim, reng-i izarım.
Bir bülbül-i raksan-ı tarab-nâk idim amma
Bilmem ki neden terk-i heva etdi hezarım.
Bu nağme-i dilsüz-ü gamım düştü ırak’a.
Ben böyle gönüller yıkıcı Bestenigâr’ım” güftesini yazar. Hâfız Hüsnü, Bestenigâr makamında besteledi. Paşanın yanına geçtik. Güfteyi okurken Paşa hıçkırıklar içinde iken, Hâfız Hüsnü besteyi okudu. Paşa hüngür hüngür ağlar. Hürmetle huzurdan ayrılırken, 20’şer altın lira ihsan gelir. Hâfız Hüsnü, bestesini öyle yanık okur ki oradakiler hıçkırıklara boğulur ve Hafız Hüsnü ile Ahmet Rasim oradan ayrılırlar. DEVAM EDECEK
Kaynak: Dr. Nazmi Özalp: TÜRK MÛSİKÎSİ TARİHİ - 2. Cilt - Sayfa: 50-53
Yılmaz Öztuna: BÜYÜK: TÜRK MÛSİKÎSİ ANSİKLOPEDİSİ - 2. Cilt - Sayfa: 362-363
Nuri Özcan: İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ - 15. Cilt - Sayfa: 90