BEN Yirmili yaşlarda genç bir delikanlı babasıyla birlikte otobüsteydi. Camdan bakarken bağırmaya başladı. –Baba, arabalar, arabaları görüyor musun? Bizle birlikte ilerliyorlar. Babası gülümsedi ve mutlulukla oğlunun saçını okşadı. Genç bir süre daha dışarıyı izledi ve sonra tekrar  bağırmaya başladı. – Bulutlar baba, burdan onları görebiliyorum. Ne kadar harika gözüküyorlar! Baba gülümseyerek oğlunu izledi. Genç yeniden, – Baba ağaçlar. Biz ilerledikçe onlar geride kalıyorlar, dedi. Arkalarında oturan yaşlı adam, bu bağrışmalardan rahatsız olmuş olacak ki, daha fazla dayanamayarak babanın omzuna dokundu ve şunları söyledi; -Beyefendi oğlunuzu iyi bir doktora götürmelisiniz. Bir sorunu var herhalde. Baba geriye dönüp, yaşlı adama cevap verdi; “O zaten iyi bir doktordan geliyor. Oğlum doğuştan kördü. Ameliyat sonrası gözleri açıldı. Bu onun görüyorken ilk kez otobüse binişi. Heyecanını mazur görün lütfen. Yaşlı adam cevap veremedi. İlk durakta inip, yürürken utanç, pişmanlık ve şaşkınlık içerisindeydi. Kendi pencemizden dünya karışık ve sıkıntılı bir yer genelde. Fazlasıyla katlandığımızı düşünüyoruz insanlara, şahitlik ettiğimiz veya dahil olduğumuz olaylara… Her şeyin nasıl ilahi bir nizamla yaratıldığını ve olaylar örgüsünün nasıl da kusursuzca işlendiğini görebilseydik, muhtemelen kızacak kimse de bulamazdık. “Ne olmuş yani” Bence sihirli bir cümle bu. Acıtıcı ya da tahammül edilemez olduğunu düşündüğümüz her şeye karşı kullanılabilir. Biri bir şey yapmışsa ne olmuş. Birazcık rahatım bozulmuşsa ne olmuş. Birazcık incinmişsem ya da üzülmüşsem ne olmuş. Rahatım mı kaçmış azcık? Ne olmuş? Ne olmuş yani! Mahcupta olmak var işin ucunda. Ben ben ben demekten… Ben gözlüğünden bakmak öyle yorucu ki. Şu ben’i fazla önemsemezsek sanırım her şey çok daha güzel gözükecek gözümüze. Sen’i farketmek çok güzel. Ne kadar güzelmişsin. Ne kadar kusursuzmuş her şey. Ben, şu ben gözlüklerinden meğer çirkin görüyormuşum herkesi, her şeyi. Şu ben var ya, koruması gerektiğini sanıyormuş kendini, sahipsiz sanıyormuş beni. Ben ise, ben gözlüğünü çıkarınca gördüm koruyucu meleklerimi. Meğer savunmaya ve bunun yanında hiç bir şeye ihtiyacım yokmuş benim. Meğer şu başımın belalı olduğu ben’e hiç ihtiyacım yokmuş benim. Sen demeyi öğrenince farkettim Cennet’e ben gözlüğünü çıkaranlar alıyormuş. Sen sen sen deyince, birden bire içeri girdim…