YAŞAM HAKKI
Son zamanlarda biraz olsun empatiye sahip, yüreğinde merhamet taşıyan herkesin kalbi Gazze’de yaşananlar nedeniyle kan ağlıyor. Bu hafta yazımın odağında “yaşam hakkı” var.
Yaşam hakkı diğer tüm insan haklarına bir anlamda kaynaklık eden temel bir insan hakkı olarak nitelendirilmektedir. Kişinin doğduğunda sahip olduğu ilk hakkın “yaşam hakkı” olduğu kabul edilir. Yaşam hakkının özü bireyin hayatta kalmasıdır. Bu niteliğinden dolayı diğer tüm hakların kullanılmasının ön koşulu olarak tanımlanabilir.
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 15. maddesi uyarınca dokunulmaz haklar arasında sayılmış olan yaşam hakkı, mutlak bir hak olma vasfına haizdir. 15. maddenin 1. fıkrasındaki hükme göre savaş ya da kamunun yaşamını tehdit eden olağanüstü bir halin ortaya çıkması halinde dokunulmaz haklar olarak sayılan haklar dışındaki hak ve özgürlüklerin askıya alınmasına izin verilmektedir. Yaşam hakkı ise dokunulmaz haklardandır.
Yaşam hakkı öldürülmeme hakkıdır. Yaşam hakkının konusu, kişinin kendine, üçüncü kişilere, topluma veya devlete karşı korunmasıdır. Bu hakkın katı biçimde yorumlanması gerekmektedir. Bu nedenle yaşam hakkının koruma alanı geniş bir çerçevede ele alınmaktadır. Bu hak olağanüstü hallerde bile içerdiği yükümlülüklerin askıya alınamayacağı az sayıdaki Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) hükümlerinden biridir.
Savaş hukuku bağlamında konuyu ele alacak olursak; sivil halka, bina ve mallara saldırılması yasaktır ve bu yasağın aşılması savaş suçunu oluşturmaktadır. Sivil halkın çatışma girişimi ya da askeri hedeflerin çok yakınında bulunmaları gibi istisnai durumları yok ise hiçbir şekilde yaşam hakları ellerinden alınamaz.
Savaşın hukuk kuralları çerçevesinde yapılması, hasta, yaralı, savaş esiri ve sivil halkın zarar görmemesi esastır. Çünkü savaş, silahlı kuvvetler arasında insancıl kurallar çerçevesinde yapılmalıdır. Silahlı olmayan hasta, yaralı, savaş esiri ve sivil halka eziyet edilmesi, işkence yapılması, bu kişilerin öldürme gibi insanlık dışı davranışlara maruz kalmaları hukuken kabul edilemez. Bu gibi davranışlar savaş suçu sayılmaktadır.
Silahlı çatışma sırasında zarar görmemesi gereken kişileri korumaya yönelik ilkeleri içeren “temel ilkeler” den biri de şudur: “Çatışma dışı kalan veya çatışmalara doğrudan doğruya katılmayan kişilerin hayatlarına, bedensel ve ruhsal bütünlüklerine saygı gösterilecektir. Bu kişiler her türlü durumda korunacak ve hiçbir olumsuz ayırım yapılmadan insanca muamele göreceklerdir.
Ahlak ve erdem kavramları açısından yaşanan yozlaşma her alanda kendini, ne yazık ki, şahit olduğumuz çirkinliklerle hissettirmekte. Duyarlılığa sahip olmak, mazlumun çıkmayan sesi olabilmek, elimizi taşın altına koymak ve adalete sımsıkı sarılmak gerekmekte.
Herkesin özgürce nefes aldığı, çocukların koşup oynağı, zulmün olmadığı, savaşın yerini barışa bıraktığı, mutlu ve umutlu yarınlar diliyorum tüm insanlığa.
Kaynak: Ayşe Özkan DUVAN, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi 2. Maddesi Çerçevesinde Yaşam Hakkının Korunmasında Devletin Yükümlülüğü, Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Hukuk Araştırmaları Dergisi • Cilt 24, Sayı 2, Aralık 2018
M. Yasin ASLAN, Savaş Hukukunun Temel Prensipleri, TBB Dergisi, Sayı 79, 2008