Çorum
Açık
24°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
Ara

HATIRALARLA TÜRK MUSİKİSİ (39)

YAYINLAMA:
HATIRALARLA TÜRK MUSİKİSİ (39) ŞAKİR AĞA  (1779-1840) 1779’da İstanbul’dadoğar. Asıl adı İzzet Şâkir’dir. Babası Hayriye Tüccarlarından Ahmet Emin Ağa’dır. Küçük yaşta annesini kaybedince halası sahiplenir. Haydar Mahallesindeki ilkokulu bitirince halası Şakir’in keman ve musikiye aşırı hevesini görünce, Musevi keman hocası tutar. Bir süre sonra babası duyunca Şakir’i musikiden men eder hatta halasına da gitmesini yasaklar. Şakir hastalanır, yakın aile dostları çocuğun müthiş kabiliyetini anlatırlar ve musikiyle uğraşmasına izin vermesini isterler babasından. Şakir’in musiki aşkı çok büyüktür ve o çağda musiki sahasında en haysiyetli ve yüksek yer, Mekteb-i Enderun’dur. Ya büyük istidatlar (yetenekler) yahut köklü aile çocukları alınmaktadır bu mektebe. Şakir de 12 yaşında Enderun’a girer ve Enderun’daki tahsilini büyük bir başarıyla tamamlar. Dede Efendi, hoca olarak Enderun’a girer. Şakir’le akrandır. Şakirle meşke başlar. Aralarındaki rekabet bu devirde başlar. III. Selim, Dede’ye “üstad”, Şakir Ağa’ya ise “büyük kabiliyet” muamelesi yapar. III. Selim, Şakir Ağa’nın sesinden, okuyuşundan çok hoşlanır. III. Selim “hal” edilince saraydan ayrılır. Halbuki III. Selim Şakir Ağa’nın dikkat çekecek kadar parlak ve üstün bir ses fiziğine sahip olduğunu öğrenince, Hazine Kâhyası Salih Bey’in dairesine verir. Sonra ”Çavuş Mülâzımı” olur. Padişah, Şakir Ağa’nın bestenigâr makamında bestelemiş olduğu kâr’ı, Bahariye Kasrında dinler, çok beğenir, bestekâra iltifat eder ve ihsanda bulunur. Padişahın huzurunda icat edilen küme fasıllara katılır. Padişahin sevgi ve ilgisini çeker. 1819 yılında “Müezzinbaşı” olur. O zamanki adıyla “sermüezzin-i hazreti şehriyari” ki çok yüksek bir saray görevidir. Bu görevde 8 yıl kalır. Şâkir Ağa’dan bir iki yaş büyük olan İsmail Dede Efendi’nin müezzinbaşılığı, Şakir Ağa’nın sermüezzinbaşılığından 8 yıl öncedir. Şakir Ağa, eski bir makam olduğu halde 14. yüzyıldan sonra unutulan “ferahnâk” makamına yeni bir ruh verir. 33 yaşındayken ferahnâk makamında bir eser besteler. Sonradan çok rağbet gören bu makam münasebetiyle, rakip gördüğü Dede Efendi ile çekişir. Ferahnâk peşrev ve saz semaisini Tanburi Zeki Mehmet Ağa yapar. Şakir Ağa, kâr bir beste, yürük semai ve birkaç şarkı besteler. Ancak, yürük semaisinden, Batı musikisi dinlediği ve biraz etkilendiği görülür. Gerçi bu yıllarda Emin Ağa, Rıza Efendi ve Dede Efendi gibi (meselâ; “Yine bir Gülnihal. Rast makamında ve semai usulünde” şarkısı gibi) ustaların çok az da olsa eserlerinde (vals) rüzgârı etkisi görülür. Öte yandan Şakir Ağa’nın eserlerindeki sanat değeri Dede Efendi’nin bestelerinden aşağı değildir. Dede Efendi’nin dinî ve lâ dinî güfteli her türlü eserde gösterdiği üstün başarıya birkaç büyük eseriyle rekabet etmesi mümkün değildir. Şakir Ağa, II. Mahmud’un büyük teveccühlerine mazhar olmasına rağmen, 1829 Şubat’ında müezzinbaşılıktan yüksek bir görev olan ve çok defa Kazaskerlere eşit olan Hünkâr İmamlığı kendisine verilmeyip başkasına verilince istifa eder ve saraydan ayrılır. Evine çekilir, meraklılara meşk eder ve arada bir saraya gider. Kendisine “Hacegânlık” payesi verilir. II. Mahmut vefat edince Sultan Abdulmecid, Şakir Ağa’yı sık sık saraya davet eder ve iltifatlarda bulunur. Şakir Ağa, müezzinbaşı olunca görevi gereği “Efendi” diye anılmaya başlar. Fasıllardaki üstün başarısından dolayı büyük ses sanatkârı olarak şöhreti İstanbul’a yayılır. Kadir Geceleri halk onu dinlemek için Ayasofya Camiine akın eder. Yeniden canlandırdığı ve terkip ettiği makama “Ferahnâk” ismini kendisi verir. Tanburi Mustafa Çavuş dışında Hacı Arif Bey’den önce gelen şarkı bestekârlarının en büyüklerinden biri kabul edilir. Şakir Ağa’nın ferahnâk makamındaki eserlerine ve özellikle, “Bir dilbere dil düştü ki mâhbûb-i dilimdir” mısrasıyla başlayan ferahnâk yürük semâisi Klasik Türk Musikisi repertuvarlarının en karakteristik bestelerindendir. Ayrıca, yürük aksak usulünde “Görmedim sen gibi yâr” mısrasıyla başlayan bayati-araban, devr-i revân usulünde; “Sabah olmuş tan yerleri atıyor”, düyek usulünde; “Gül mevsimidir seyredelim baharı” mısrası ile başlayan mahur, “Evvel benim nazlı yârim severim kimseler bilmez” mısrası ile başlayan müstear makamında; düyek usulünde “Her telden ol meh çalmıyor” tanınan eserlerinden bazılarıdır. Şakir lAğa, 1840’da Maçka’daki evinde vefat eder.   DEVAM EDECEK Kaynak: Dr. Nazmi Özalp: TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ 1. Cilt - Sayfa: 211-214) Nuri Özcan: İSLÂM ANSİKLOPEDİSİ 38. Cilt - Sayfa: 307 Yılmaz Öztuna: BÜYÜK TÜRK MUSİKİSİ ANSİKLOPEDİSİ 2. Cilt - Sayfa: 329-331
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *