Çorum
Açık
12°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
39,9584 %0.32
47,0584 %0.42
Ara

İNFAK 

YAYINLAMA:

İNFAK 

        İslam dini toplum içinde insanları birbirine kaynaştırmak, insanların maddi manevi ihtiyaçlarını gidermek, İnsanları mutluluğa sevk etmek üzere birtakım düzenlemeler getirmiştir. Bunların başında da “infak “gelmektedir. Allaha itaat ve ibadet niyeti taşıyan, İslam’a ve Müslümanlara fayda sağlayan her harcama Allah yolunda infak sayılmaktadır.

         “İnfak” kavramı, Allah’ın hoşnutluğunu elde etmek amacıyla kişinin kendi kazandıklarından muhtaçlara, yoksullara harcamasıdır. İnfakın çeşitleri vardır. Mal ile (maddi); Zekât, sadaka-i cariye, sadaka -i fıtr gelir. Devamında ilim ile infak; can ile beden ile infak diye sıralayabiliriz.

     Mali bir ibadet olan zekât, İslam’ın beş temel esaslarından biri olup, hicretin 2. yılında Medine de farz kılınmıştır. Sözlükte artma, çoğalma, temizlik, bereket, iyi hal ve uygun anlamlarına gelir. Dini ıstılahta ise; belirli bir malın bir kısmının Allah rızası için muayyen kişilere verilmesi demektir. Zekât, yoksul Müslümanların hakkıdır. Zekatın farz olabilmesi için, malların nisaba ulaşması gerekmektedir. Nisapmiktarı hadislerde (Buhari) belirtilmiştir. Altının nisabı 20 miskal, gümüşün nisabı 200 dirhem, koyunun nisabı 40, sığır ile mandanın nisabı 30, devenin nisabı 5 tir. 20 miskal altın 80.18 gr, 200 dirhem gümüş ise 561.33 gr eder. Ayrıca zekatın farz olabilmesi için nami (artıcı) olması, sahip olduğu andan itibaren üzerinden bir yıl geçmesi, bir yıllık borcundan ve aslî ihtiyaçlarından fazla olmasıdır. Zekât verecek kimsenin, temel ihtiyaçlarından (havaic–i asliyye) ve borcundan başka nisap miktarı ya da daha fazla bir mala sahip olması gerekir. Bu kadar malı olmayan bir kimseye zekât farz olmaz. Zekât yoksulun hakkı olmakla beraber kimlere verileceği hususu Kur’an-ı Kerim Tevbe Suresi 60. ayetinde ayrıntılı şekilde açıklanmıştır. Ayet şöyledir; yoksullar, düşkünler, sadakaların toplanmasında görevli olanlar, kalpleri İslam’a ısındırılacak kimseler, azat edilecek köleler, borçlular, Allah yolunda çalışanlar ve yolda kalmışlara. İşte Allah’ın kesin buyruğu budur. İnfakın yerine ulaşması için gerçek ihtiyaç sahipleri tespit edilmelidir. İnfakta bulunacak kimse onu alıp kabul edenin onurunu zedeleyecek davranışlardan kaçınmalıdır. İnfak ve tasadduk gösterişten uzak, yalnızca Allah için yapılmalıdır. Bir kimse zekatını, kendi usul (üst soy) ve furu’a (altsoy) veremez. Usul; kişi ana-baba, dede ve nenesine zekatını veremez. Furû; Çocukları, torunları ve onların çocuklarıdır. Yine kişi hanımına zekât veremeyeceği gibi, kocası da karısına veremez. Çünkü bunlar bakmakla yükümlü olunan kişilerdir. Bunların dışında kardeş, teyze, dayı, amca, hala ve onların çocukları, gelin, damat, kayınpeder ve kayınvalide gibi akrabalar, zengin değillerse kendilerine zekât verilebilir.

      Zekat, sahip olunan malı artıran, arındıran ve onu temizleyen bir özelliğe sahiptir. Zekat malı eksiltmez bilakis artırır, arındırır. Unutulmamalıdır ki; zekât mükellefin borcu olduğu gibi, muhtacın da hakkıdır. Nitekim Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim de:

        “Mallarını Allah yolunda harcayıp da arkasından başa kakmayan, fakirlerin gönlünü kırmayan kimseler var ya, onların Allah katında hoş mükafatları vardır. Onlar için korku yoktur, üzüntü de çekmeyeceklerdir,” başka bir ayet- i kerime de ise;

         “Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça, iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız Allah onu bilir” buyrulmaktadır. ( Al-i imran)

        İnfak ayetinin nüzulü üzerine sahabe infak seferberliği başlatır. Asr-ı saadete döndüğümüzde çok sayıda sahabe örnekleri karşımıza çıkmaktadır. Hz. Osman bunların ilkidir. Müslümanların Mekke’den Medine’ye hicret ettikleri ve su sıkıntısı çektikleri dönemde, büyük bir servet ödeyerek Rûme kuyusunu satın almış ve Müslümanların istifadesine sunmuş, Tebük seferi hazırlıklarındada Ordu’nun teşhisi için başlatılan yardım kampanyasında en büyük yardımı yaparak, Allah yolunda infak etmenin en cömert temsilcilerinden biri olmuştur. Ayrıca Hz.Ebu Bekir, döneminde yaşanan kıtlık sırasında buğday, kuru üzüm ve zeytin yağı ile seferden dönen kervanının, malının tamamını muhtaç durumdaki Müslümanlara dağıtmıştır. Hz. Ömer en kıymetli mal varlığı olan hurmalığını İnfak etmek istemiş; Resulullah’ın istersen aslını kendine bırakarak meyvesini dağıt, tavsiyesi üzerine arazinin gelirini savaşanlara, kölelere, yolculara ve misafirlere sadaka olarak bağışlamıştır. Zeyd bin. Harisi çok sevdiği atını alarak Allah Resul’üne getirmiş ve “bu Allah yolundadır” deyip bırakmıştır. Hz. Ebu Bekir ise infak etmek için, ölmeden önce malının tamamını beytülmale bırakmıştır. Sahabe Allah huzuruna malla çıkmayı borçlu olarak çıkmakla eşdeğer görmüş, infakı ödünç malın geri ödenmesi bilinciyle hayatlarının her anına yaymıştır. “Asrı saadet günümüze aktarılsa ne yetim kalır ne de Öksüz.” (Tdv İslam ansiklopedisi)

          Dünyevileşme ve bireyselleşmenin hayatı kuşattığı; maddiyat düşkünlüğü, güç ve çıkar tutkusu, özenti ve gösterişe dayalı hayatların öne çıktığı günümüzde; Ne mutlu infak edebilenlere!

Selam ve dua ile

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *