Çorum
Açık
19°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
39,4905 %0.31
45,4367 %-0.27
Ara

HATIRALARLA TÜRK MUSİKİSİ (42)

YAYINLAMA:
HATIRALARLA TÜRK MUSİKİSİ (42) TÜRK MUSİKİSİNDE FASIL GELENEĞİ (1) Belli bir makamda eserler topluluğunun adıdır. Fasıl: "Hepsi aynı makamda olmak üzere form bakımından büyükten küçüğe ve usûl bakımından ağırdan yürüğe doğru sıralanmış eserlerin icra edilmesi suretiyle verilen konser" demektir. Kalabalık ses ve saz topluluğuna eskiden "küme faslı" denirdi. Aslında saray diline ait bir deyimdir. Birçok ünlü üstatlar, padişahın huzurunda yerlere serili ihramlara oturarak fasla başlar ve bazen saatlerce sürer. Türk musikisinin tarihi gelişimi içesinde Osmanlı sahasında 19. yüzyıla kadar icra edilen fasıllar genel olarak "klasik fasıl" diye adlandırılmıştır. Klasik fasıllar şu şekilde sıralanmaktaydı; Taksim, peşrev, kar, birinci beste, ikinci beste, ağır semai, yürük semai ve saz semaisi. Fasıl ahengini uzatmak için bazı formlardan birden fazla eser de bulunabilir. Klasik fasılda eserler ve formlar büyük, ciddi, çok sanatlı, güfte ve beste bakımından klasik devrin özelliklerini yansıtan, gerçek kültür musikisi ürünleriydi. Bundan dolayı, fasıllar eğlence musikisi olmaktan ziyade kültür ve zevk inceliğiyle idrak edilen bir mahiyet taşırlar. Huzur fasıllarında bu üsluba Tamburi Mustafa Çavuş'un eserleri aynı tutulmuştur. Çok farklı bir dünyayı yansıtıyor. Halk tipi bestelerdi. İsmail Hakkı Özkan: "19. yüzyıldan itibaren fasıllarda daha çok yer almaya başlayan şarkı formu, bu yüzyılın ikinci yarısında bilhassa Hacı Arif Bey ile ön plana çıkınca, zaman içinde klasik büyük formlarda ikmal edilmeye başlanmıştır. Bu arada fasıl icrasında ağır usûlden yürüğe doğru sıralanan şarkıların ara nağmelerle (koda'larla) birbirine bağlanması âdetinin giderek yerleştiği, dikkati çekmektedir. Henüz büyük bestekâr ve icracıların yetişmeye devam ettiği bu devirde, fasıl, eğlence musikisine meyletmekle beraber, sanat ve kültür ağırlığını sürdürmekte ve fasıllarda her şeye rağmen beste, semai gibi formlar İcradaki varlıklarını korumaktaydı. Aslında, klasik faslın biraz değişik bir şekli olan bu tür fasıllarda icra edilecek şarkılar, ayrı bir tavır özelliği gösteren ve "fasıl şarkısı" adayla anılan akıcı, birlikte ve kolayca okunmaya uygun sanat özellikleri taşıyan eserlerdir" diyor. Kürdilihicazkar makamında Hacı Arif Bey'in Ağır aksak usûlündeki şarkısı; "GEÇTİ ZAAM-I TİR-İ HİCRİN TADİL-İ NA-ŞADIMA." Bu makamdaki peşrevden sonra icra edilen ilk eserdir. Ardından yine aynı usûlde TATYOS Efendi'nin şarkısı icra edilirken "EHL-İ AŞKIN NEŞVEGAHI KUŞE-İ MEYHANEDİR" ama Hacı Arif Bey'in orta aksak usûlündeki Kürdilihicazkar şarkısı "NİÇİN TERK EYLEYİP GİTTİN AZALİM", fasılda okunmaz. Yine kürdilihicazkar makamında Cevdet Çağla'nın bestelediği, güftesi Rüştü Şardağ'a ait şarkı, fasılda icra edilmez. Muhteşem bir solo eseridir. "ŞİMDİ HATIRDA MIDIR AŞIK-I NALAN ACABA." Usûlü Ağır aksaktır. Yine bu makamdan Cevdet Çağla'nın solo için bestelediği Aksak şarkısı var. "NUR SAL- KIMISIN GÜL Kİ BAHAR BAHTINA YANSIN." Hacı Arif Bey'den, cariyelerden kalbini çalan Çerkez kızı Çeşmi Dilber'e yaptığı hicaz makamında Türk Ak- sağı usûlündeki şarkı, solo okunan bir bestedir. "SAYD EYLEDİ BU GÖNLÜMÜ BİR GÖZLERI AHU" Fasıl için bestelenen şarkılar daha akıcı icra edilir. Dr. M. Nazmi Özalp, Türk Musikisi Tarihi 1. Cilt- Sayfa: 76'da şöyle izahat vermiş: "Bundan 25-30 sene evveline gelinceye kadar (Ruşen Ferit Kam'ın Radyo Mecmuası 1-cilt 1. sayıda yayınlanan hatırasından alınmıştır. Ferit Kam: 1852-1853 yıllarında Ankara Radyosu Müdürlüğü de yapmış usta bir kemençe sanatçısıydı.) Şehzadebaşı'nda Fevziye, Vezneciler'de Şems, Divanyolu'nda Arif'in Kıraathanesi, daha sonra Beyazıd'da Merkez Kıraathanesi adeta İstanbul'un belli başlı birer konser salonu halindeydiler. Burada zaman zaman Kemençeci Vasil (Tamburi Cemil Bey'in en yakın arkadaşlardan biriydi). Kemani Tatyos, Kemani Memduh, Kanuni Şemsi, Tamburi Ovakim, Lavtacı Andon, Hanende Karakaş, Mirasyedi Ahmed Bey gibi İstanbul'un tanınmış ve sevilmiş sazende ve hanendeleri alelåde zamanlarda, cumartesi/pazar günleri, gündüz ve geceleri, ramazanlarda her gece verdikleri konserlerle, İstanbul halkının musiki zevk ve ihtiyacını giderirlerdi. Kemençeci Vasil, kendisini dinlemek bahtiyarlığına erenler tarafında her zaman hararette övülür. Büyük dahi Tamburi Cemil, onun (Müntehab-ı Musikiye) serisi arasında neşrettiği Kürdili Hicazkar Peşerevinin baş tarafina "Kemençe üstadı binaziri" ibaresini koymuştu. DEVAM EDECEK Kaynak: Dr. M. Nazım Özalp: Tütk Musikisi Tarihi 1. Cilt - Sayfa: 75-80. İsmail Hakkı Özkan: İSLAM ANSIKLOPEDİSİ 12. Cilt - Sayfa: 207-209
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *