Çorum
Açık
19°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
39,4905 %0.31
45,4367 %-0.27
Ara

Karanlığın İçindeki Anlam

YAYINLAMA:
Karanlığın İçindeki Anlam Başlangıçta her şey soğuk, boş ve anlamsızdı. Kutsal Rüzgâr, sular üzerinde okşar gibi anaforlarla esiyor, güneş ve ayın, burçlar ve yıldızların henüz yaratılmadığı zifirî gecede, gözleri mucizevî bir dokunuşla açılmış halde bizzat kendini, yani karanlığın yine ta kendisini gören kör tabiatı sanki teselli ediyordu.” (İhsan Oktay Anar / Tiamat)   İhsan Oktay Anar’ın “Tiamat” romanından alınan bu paragraf derin felsefi anlamlar barındırdığı için bu hafta bu konu üzerine kafa yoralım istiyorum.   “Başlangıçta her şey soğuk, boş ve anlamsızdı.” Bu cümle, insanlık tarihi boyunca birçok düşünürün üzerine beyin jimnastiği yaptığı varoluşsal soruları içinde barındırıyor aslında. Her şeyin başlangıcındaki bu kaos hali adeta evrenin ve insanın anlam arayışını temsil ediyor gibi bir anlama gelmiyor mu sizce de? Bu basit kelimeler, evrenin ve varoluşun gizemine dair derin bir pencere açıyor sanki. Bu satırlarda, kaosun ve düzenin, karanlığın ve ışığın, anlamsızlığın ve anlamın uyum ve uyumsuzluğunu bir arada görüyoruz bence.   İlk bakışta, bu ifadeler karamsar ve umutsuz bir tablo çizer gibi görünse de, derinlemesine incelendiğinde bu boşluk ve anlamsızlığın içinde büyük bir potansiyel ve umut barındırdığını görüyor olmalıyız. Kutsal Rüzgâr’ın sular üzerinde okşar gibi anaforlarla esmesi, yaradılışın kendi içinde bir düzen ve ahenk yaratma çabasını simgeliyor gibi. Bu, kaosun içindeki düzenin, karanlığın içindeki ışığın ve anlamsızlığın içindeki anlamın bir işareti olmalı.   Varoluşumuzun kökeni nedir? Evren neden var? Yaşamın anlamı nedir? Bu soruların kolay bir cevabı yok. Ama bu alıntı, bizi bu soruları düşünmeye ve kendi cevaplarımızı bulmaya teşvik etmiyor mu?   Evrenin başlangıcındaki bu karanlık, aynı zamanda insanın kendi içindeki karanlığı ve belirsizliği de yansıtıyor olmalı. “Gözleri mucizevî bir dokunuşla açılmış halde bizzat kendini, yani karanlığın ta kendisini gören kör tabiat”, insanın kendini keşfetme yolculuğundaki bir aşamadır. O halde bu durum, insanın kendi içindeki karanlığı kabul edip bu karanlıktan bir anlam ve ışık çıkarma çabasıdır diyebiliriz. Günümüz dünyasında da, aslında birçok insan kendini bu başlangıçtaki soğukluk, boşluk ve anlamsızlık içinde buluyor. Modern yaşamın getirdiği yoğunluk, belirsizlik ve karmaşa içinde, insanlar sık sık kendilerini kaybolmuş ve anlamsız hissetmezler mi? Ancak bu hislerin, insanın kendi potansiyelini keşfetmesi ve kendi anlamını ifade etmesi için bir fırsat olduğunu bilmesi ve bunu asla  unutmaması gerekir. Kutsal Rüzgâr’ın sular üzerinde okşar gibi esmesi gibi, biz de kendi içsel rüzgârımızı kullanarak, kendi içsel karanlığımızda bir anlam ve düzen yaratabiliriz. Güneş ve ayın, burçlar ve yıldızların henüz yaratılmadığı bu zifirî gece, aslında bizim kendi içsel ışığımızı bulmamız için bir fırsat olmalı. Sonuç olarak, başlangıçtaki soğukluk, boşluk ve anlamsızlık, aslında büyük bir potansiyel ve umut barındırıyor.. Her birimiz, kendi içsel rüzgârımızı kullanarak, kendi içsel ışığımızı bulabilir ve bu karanlıktan bir anlam çıkarabiliriz.
Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *