Hatıralarla Türk Musikisi (106) Garplı Gözüyle Türk Mûsikîsi - 1
Hatıralarla Türk Musikisi (106) Garplı Gözüyle Türk Mûsikîsi - 1
Şubat 1948’de İspanya’nın ünlü viyolonsel sanatçısı Gaspar Cassado, İstanbul Saray Sinemasında, dinleyenleri hayran bırakan muhteşem bir konser verir. İki gün sonra, samimi bir toplantıda Garp Mûsikîsinin bu ünlü sanatçısına Klasik Türk Mûsikîsinden bazı eserler dinletilir. Daha sonra, Park Otel’de Akşam Gazetesi Muhabirlerinden Hıfzı Topuz, Gaspar Cassado’ya, dinlediği Türk Mûsikîsi ile ilgili intibalarını sorar.
Gaspar Cassado’nun söylediklerini aynen alıyoruz. Cassado şunları söyler; “Şark Mûsikîsini ilk defa dinliyorum. Bundan evvel Mısır ve Fas’da konserler dinledim. İspanyol Müziğinin de Şark karakteri vardır. Hepsinin kaynağı aynı olduğu halde Türk Müziği kadar maziyi canlandıran kudrette olanı yoktur. Bu müzik bana, Manuel de Falla’yı hatırlattı. Türk Mûsikîsi kadar kudretli müzik az vardır. Dün gece dinlediğim parçalar içinde bilhassa 3. Selim’in bir şarkısı vardı ki beni hüzünlü bir âleme götürdü. Kemençe taksimi fevkalâdeydi. Taksimi dinlerken etrafımda her şeyin değiştiğini hissediyordum, oda kayboldu. Bir rüya âlemine girdim. Kendimi sihirli bir atmosferde hissediyordum. ‘Acaba rüya mı görüyorum’ diye kendi kendime sordum. Bir çölde yalnız başına yürüyor gibiydim. İtiraf edeyim ki kemençe, bu yabancı kemençe, şarkılardan daha hazin hissettiriyordu. Şarkılarda ise realiteyi daha fazla duyuyordum.”
G. Cassado, intibalarını anlatmaya devam ediyor; “Türk Müziği monofon (tek sesli) olduğu halde fevkalâde büyük bir heyecan veriyor. Alaturka, bu monofoni (tek sesli) içinde o kadar noksansız ki kulaklarım Garp Müziğine alışık olduğu halde derhal bu havaya intibak ettim. Meselâ, Beethoven’in senfonisinin yalnız keman kısmını dinlemek, insanı tek ayak üstünde bırakır. Burada ise tam bir bütünlük var. Müzik bir hat üstünde gittiği halde, bu hat her şeye yetiyor. Bu mükemmel sanatkârlarınızdan teşekkür edecek bir grubun Avrupa müzik merkezlerinde vereceği konserler, Türk Mûsikîsinin eşsiz bir zafer temin etmesini sağlayacaktır.”
“Türk Mûsikîsinin modernleştirilmesi hakkındaki düşüncelerim ise, ‘ASLA DOKUNMAMANIZ’ lâzım geldiği merkezindedir. Elinizin altında fevkalâde zengin bir mücevher kuyusu var. Bu kuyuyu körletmek, çok yazık olur. Mûsikînizi modernize etmeye kalkarsanız, onu mekanize edecek ve bozacaksınız. Klâsik Türk Müziğine ilâve edilecek her madde, onun olağanüstü güzelliğini, temizliğini, kendine has inceliğini ve berraklığını bozacaktır.”
Bu söyleşi, Mart 1948’de yayına başlayan Mûsikî Mecmuasının 1. Sayfasında yayınlanmış.
Batı Müziğinin sanatıyla zirveye çıkmış ustaları Türk Mûsikîsinin değerini takdir ederken, ‘bin’in üzerinde eser besteleyen Şevki Bey’in ölümünden sonra, kız kardeşi oradan oraya taşımaktan bıkar ve notaları, kâğıt yığınlarını çamaşır kazanının altına atarak yakar. Bu faciayı, Lâika Karabey Akıncı kitabında yazmış.
1968’de yazdığı kitabında; “Türk Mûsikîsini öğrenmek isteyen Amerikalı iki doktor, tanburların perdelerinin birbirini tutmadığını tespit ederler. ‘Niye böyle’ diye sorunca, Lâika Hanım, utanarak, fısıltı halinde ‘mektepsizlik’ diye cevap verir.”
Lâika Karabey Akıncı, 1958 yılında yaptığı bir seyahatteki gözlemlerini şöyle anlatıyor; “Yabancıların mûsikî sistemimize, melodi zenginliğimize, sazlarımızdaki özelliklere hayran olduklarına şahit oldum. Dünyaca ünlü, tanınmış orkestra şefi Stakowsky, bana; ‘Ne bahtiyarsınız, senelerdir melodi içinde yüzüyorsunuz. Biz ise 80 senedir melodiye doğru gidiyoruz’ dedi. Tanburumla, Hüzzam, Sâba, Bestenigâr dizilerini gösterdim, birer parça dinlettim Hayran oldu.
Kendisine; ‘Bunlar hüzün vermiyor mu?’ diye sordum. ‘Hayır, hem bu da güzel bir şey. Mûsikîde her türlü hissiyata, ifadeye sahip olmak bir meziyet değil mi?’ cevabını verince sevindim. DEVAM EDECEK
Kaynak: Mûsikî Mecmuası – Mart 1948 – 1. Sayfa
Lâika Karabey Akıncı: GARPLI GÖZÜYLE TÜRK MÛSÎKİSİ – Sayfa: 23-43-45