Hatıralarla Türk Mûsikîsi (110) Rauf Yekta Bey -1-
Rauf Yekta Bey, 27 Mart 1871 tarihinde İstanbul’un Akrasay semtinde doğar.
Asıl adı Mehmet Rauf’dur. Babası 8 Ocak 1933’de aynı semtte vefat eder.
Rauf Yekta Bey, Aksaray Mahmudiye Rüştiye’sinde okuduğu yıllarda Divan-ı Hümayun’da memur olarak çalışmaya başlar. 4 yıl okuduğu Lisan Mekteb-i Âlî’sinin Fransızca Bölümünden başarıyla mezun olur.
Uzun yıllar Sadaret Dairesi’nde çeşitli görevlerde çalışır.
1922’de Divan-ı Hümayun’da Padişah Divan Kalem’nin Başı olarak çalıştıktan sonra emekliye ayrılır. Aynı yıl, Dârülelhan’a tayin edilir. Dârülelhan’da ilk Türk Mûsikîsi Nazariyatı ve Türk Mûsikîsi Tarihi öğretmeni olur. Dârülelhan’ın Türk Mûsikîsi Bölümü, 1926 yılında, Maarif Vekâleti tarafından İstanbul Belediye Başkanlığına gönderilen talimat ile kapatılır. Şark (Türk) Mûsikîsi, Dârülelhan kadrosundan çıkarıldığı gibi okulların programından da kaldırılır. Batıcılık sevdası ağır bastığından, kendi mûsikîmizi her yerde susturmanın yolu bulunur.
İstanbul Konservatuvarı adını alan Dârülelhan’da Türk Mûsikîsinin öğretilmesi yasak edilince; İstanbul Valisi ve Belediye Başkanı olan Muhittin Üstündağ’ın ısrarlı talebi ile mesai dışında Konservatuvardaki “Tarihî Eserleri Tasnif Heyeti” adı altında muallim ve mütehassısları (musiki üstatlarını, müzikologları) çalıştırmaya devam etmek cesaretini gösterir. İstanbul Şehremini (Belediye Başkanı) Muhittin Üstündağ’ın cesareti ve gayretleri ile Klâsik Türk Mûsikîsi eserleri unutulmaktan, yok olmaktan kurtulur. İşte bu Tasnif Heyeti’nin Başkanlığına Rauf Yekta Bey getirilir.
Mehmet Rauf, icazet (diploma yerine geçen belge) aldıktan sonra, öğretmeni Hattat Mehmed Nasuhi Efendi’nin kendisine verdiği “Yekta” mahlâsını yazılarında ikinci bir ad olarak kullanır.
Rauf Yekta Bey, Mevlevi tarikatına bağlıdır. İlk nazari bilgilerini Galata Mevlevihanesinin Şeyhi Atâullah Dede’den (1842-1910) öğrenir. Daha sonra Yenikapı Mevlevihanesi Şeyhi Celâleddin Dede ile Tanbur çalışır. Ayrıca, mûsikî nazariyatına yönelmesinde bu iki şeyhin payı büyüktür. Adı geçen şeyhlerden, Türk Mûsikîsinin, belirli bir sisteme ve nazari bir bilgi temeline oturduğunu ve bu bilgilerin de geçmiş yüzyıllara dayandığını, Farsça, Arapça ve Türkçe yazma kitaplarda bulunduğunu öğrenir. Böylece, 13. yüzyıldan kendi çağına kadar tarihi kaynaklarla Edvarlara yönelir.
Yenikapı Dergâhının Neyzenbaşısı Cemal Efendi ile ünlü Neyzen Aziz Dede’den (1835-1905) ney üflemesini öğrenir. Uzun yıllar Yenikapı Mevlevihanesinin Neyzenbaşılğını yapar. Sözlü mûsikî hocaları, Zekâi Dede ve Bolahenk Nuri Beydir.
Rauf Yekta Bey, fizik ve matematik konusunda tanınmış bilim adamı Salih Zeki Bey’den mûsikînin akustikle ilgili konularını öğrenir. Ayrıca, Batı Mûsikîsi üstünde de çalışır. Fransızcadan başka Farsça ve Arapça da bilmektedir.
Rauf Yekta Bey, Suphi Ezgi ve H. Saadettin Arel gibi Türk Mûsikîsinin üç önemli bilgininden biridir. Ancak, nazariyatçı, nota yazma yönlerinin yanı sıra, araştırma ve incelemeleriyle de öne çıkar.
Ses yapısının bilimsel bir temelinin olması gerektiğini düşünür. Bu düşünceden hareket ederek, mûsikî ile ilgili bütün bilgileri bir düzene sokma çabasıyla, önce sabit perdeli saz olan “tanbur”un perdeleri üzerinde çalışır. Sonra, çalışmalarını, perdeleri ve aralıklarını, yaptığı bir sonometre (Ses ölçer. Titreşimlerin mukayesesidir) ile ölçer.
Atâullah, Celâleddin ve Hüseyin Fahreddin Dede’ler ile birlikte yürüttüğü bu ortak çalışmanın sonucunda bir sekizli oktavda 24 eşit olmayan aralığa karşılık 25 perde olduğunu tespit eder. DEVAM EDECEK
Kaynak: Dr. Nazmi Özalp: TÜRK MUSİKİSİ TARİHİ - 2. Cilt - Sayfa: 83-84
TÜRK ve DÜNYA ÜNLÜLERİ ANSİKLOPEDİSİ - 9. Cilt - Sayfa: 4680-4681
Yılmaz Öztuna: BÜYÜK TÜRK MÛSİKİSİ ANSİKLOPEDİSİ - 2. Cilt - Sayfa: 218-220
Süleyman Ergüder: RAUF YEKTA BEY - Neyzen - Müzikolog - Beskekâr