En Güzel Söz Henüz Söylenmedi
İnsan, kelimelerle düşünen bir varlık. Tarih boyunca, duygu ve düşüncelerimizi aktarmak için dil denen mucizeyi işledik. Binlerce yıldır, sayısız ağızdan dökülen, papirüslere, kil tabletlere, parşömenlere, defterlere, ekranlara kazınan sözler… Homeros’un destanları, Hz. Süleyman’ın özdeyişleri, Konfüçyüs’ün hikmetleri, Shakespeare’in dizeleri, Yunus’un ilahileri, Nazım’ın mısraları… Hepsi, insan ruhunun ve zihninin doruklarından süzülüp gelmiş inciler. Peki, gerçekten en güzel söylenmiş midir? Bence hayır. “En güzel söz henüz söylenmedi” çünkü dil, tıpkı insanlık gibi, bir yolculukta. Bitmemiş bir şiirin, tamamlanmamış bir senfoninin mısralarıyız.
Bu ifade, bir umut ışığıdır öncelikle. Eğer en güzeli çoktan söylenmiş olsaydı, geriye sadece tekrar etmek, taklit etmek kalırdı. Oysa her yeni gün, eşi benzeri görülmemiş bir deneyim getirir. Bugünün insanı, antik Yunan’daki insandan farklı bir dünyaya uyanıyor. Uzayı seyrediyor, yapay zekayla konuşuyor, dijital bir evrende aşkı ve yalnızlığı tadıyor. Bu yeni deneyimler, yeni sözcükler, yeni metaforlar, yeni bir lirizm talep ediyor. Henüz söylenmemiş en güzel söz, belki de bir astronotun Mars’taki ilk şafağı tarif edişinde, ya da kalbi kırık bir gencin sanal âlemde kurduğu yalnız cümlede saklı. Dil, içinde bulunduğu çağın nefesini taşımak zorunda; bu yüzden her çağ, kendi “en güzel”ini doğurur.
Aynı zamanda bu, bir meydan okumadır. Büyük ustaların gölgesinde ezilmemek, “artık her şey söylendi” dememek için bir çağrı. Kalemi eline alan herkese, “Haydi, daha iyisini, daha derinini, daha çarpıcısını, daha yalınını söyle; senin sesinle, senin zamanının rengiyle” der. Yaratıcılık, bir miras değil, bir emanettir. Geçmişin güzelliklerine hayran olup da onların arasında kaybolmak değil, onların omuzlarında yükselip ufka bakmaktır. O henüz söylenmemiş en güzel söz, her birimizin içinde, henüz tam formunu bulamamış bir his, bir fikir olarak bekliyor olabilir.
Peki, “en güzel”i aramak bir yanılgı mı? Belki de asıl mesele, “en güzel”i değil, “en hakiki”yi, “en insani”yi söylemektir. Belki de söylenmemiş olan, kırılganlığımızı, utancımızı, küçük sevinçlerimizi, karmaşık vicdanımızı kelimelerle kuşatabilmenin yeni bir yoludur. Bazen bir çocuğun söylediği, dil bilgisi kurallarına uymayan basit bir cümle, yazılmış en karmaşık şiirden daha “güzel” gelebilir kulağa. Çünkü samimiyet ve özgünlük, güzelliğin en katışıksız halidir.
Sonuç olarak, “En güzel söz henüz söylenmedi” ifadesi, dili ve insanı donduran değil, özgürleştiren bir inançtır. Geçmişe saygı duyarak geleceğe açılmanın, geleneği sahiplenerek yeniyi aramanın ifadesidir. Bizler, kelimelerle örülmüş büyük bir sohbetin içindeyiz. Bu sohbette atalarımızın sözleri bize yol gösteriyor. Ve şimdi sıra bizde. Mikrofon bize uzatıldı. Belki o en güzel sözü biz söylemeyeceğiz, belki onu torunlarımızdan biri söyleyecek. Ama her samimi, her yürekten, her yenilikçi çaba, o sözün söyleneceği zemini hazırlıyor. Öyleyse susmayalım. Yazalım, konuşalım, mırıldanalım, haykıralım. Çünkü söze dökülecek daha çok güzellik, anlatılacak daha çok insanlık hikâyesi var. Ve o henüz söylenmemiş en güzel söz, belki de bir sonraki nefesimizle dilimizin ucunda, bekliyor.