Rıza
İngiltere’de, küçük bir kasabada bir kadın hemen hemen hiç tanımadığı komşusu hakkında dedikodu yapar. Ve o gece bir rüya görür. Başının üstünde kocaman bir el belirip, yukarıdan onu işaret ediyordur. O anda çok yoğun bir suçluluk duygusuna kapılır. Sıçrayarak uykusundan uyanır. Sabah olur olmaz kiliseye gider.
O gün kilisenin en yaşlı papazı oradadır. Kadın günah çıkartmaya başlar, komşusunun arkasından söylediklerini ve ardından gördüğü rüyayı Peder’e anlatır. Ardından dedikodu günah mıdır diye sorar. Beni işaret eden o parmak Tanrı’nın mıydı? Günahlarımın bağışlanmasını istiyorum. Söyleyin lütfen bana, yanlış bir şey mi yaptım?
Evet, diye yanıtlar peder. Komşuna karşı gerçekten bilmediğin bir söz söyledin. Yalan bir beyanda bulundun. Onun diğer insanlara karşı itibarını zedeledin. Yaptığından utanmalısın. Bu iyi yeriştirilmiş birinin yapacağı bir şey değildir ve bu büyük bir cahilliktir.
Kadın özür diler ve affedilmek istediğini söyler.
Tamam der, Peder.
Şimdi eve git ve eline bir yastık ve bir bıçak alarak çatıya çık. O yastığı orada bıçakla yardıktan sonra yanıma geri dönmeni istiyorum.
Kadın Peder’in söylediklerini yapmak üzere kiliseden ayrılır.
Evine gider. Bir yastık ve bıçak alarak çatıya çıkar. Yastığa bıçağı sapladığında ise yastığın içindeki kuş tüyleri, anında etrafta uçuşmaya başlarlar.
Kadın kiliseye dönerken yolda, hatta kilisenin önünde bile yastığından çıkan kuş tüylerine denk gelir. Tüyler çok kısa bir sürede kasabaya yayılmıştır.
Kadın kiliseden içeri girer. Peder’in karşısına tekrar oturur. Söylediklerinizi yaptım Peder, artık affedildim değil mi, der.
Peder, kadına yastığın işinden ne çıktı diye sorar.
Kadın kuş tüyleri diyerek cevap verir. Yastığı yardığımda, içinden kuş tüyleri çıktı ve her yere dağıldı.
Peder, tamam der. Şimdi o kuş tüylerin hepsini gidip toplayacaksın…
Yanlış yapmak, hata yapmakla bir sorunum hiç olmadı. Buna hakkımız olduğunu düşünürüm. Yapabiliyorsak hak sunulmuştur işte. Çok basit. Beşerin şaştığı nokta. Fakat tekrarlama hakkımızın olduğunu düşünmüyorum. Yapılan yanlıştan ders almak yeterli mi peki, hikayeye göre pek değil. Ders aldığın gibi yakıp yıktıklarını da onarmak lazımmış. Zor iş. Hatalı olduğunu kabul etmekte, hatayı telafi etmekte. En iyisi hiç yapmamak ama nasıl? Bu konuyla alakalı bizde de şu şekilde iki hadis mevcut.
“Bütün Âdemoğulları günahkârdır, günahkârların en hayırlıları ise tövbe edenlerdir.” (İbn Mâce, Zühd, 30)
“Eğer siz günah işlemeseydiniz, Allah sizi helak eder ve yerinize, günah işleyip, peşinden tövbe eden kullar yaratırdı.” (Müslim, Tevbe, 9-11)
Doğruluğu, yanlışlığı senin inancına kalmış ben bilmemem. Fakat düşünüyorum da belki diğeri daha zordur. Hep haklı olmak ve sürekli hatayı başkasında aramak.
Sen hangi taraftasın?
En iyisi denge değil mi? Bir terazi lazım. Hak terazisi, ölçsün bakalım en çok kim haklı kim haksız. Dengedeyse terazi iyi.
Haklılık haksızlık bir işimize yarıyor mu bu arada? Kim huzurlu, kim mutlu onu mu arasak. Haklıdan, haksızdan, haksızlıktan, haklılıktan geçmişler mutlu gibi. Devrettim tüm hakları, razıyım ne yapmışsam ve ne yapılmışsa da, diyebilenler.
Diyebilir misin? Razı mısın? O’ndan, hayatından?
Kendinden en çok da kendinden?