İnsan Bilir Ne Yaşadığını
Bir yara açıldığında, başkaları sadece kanı görür, kabuğu izler. Ama o yaranın açıldığı anı, içten gelen sızıyı, sadece insanın kendisi bilir. Bu yüzden kimsenin acıyı ölçmeye, başkasının yaşadıklarına hüküm vermeye hakkı yoktur. Bir gülüşün ardındaki fırtınayı, bir suskunluğun içindeki haykırışı anlamak, dışarıdan bakıldığında kolay değildir.
İnsan yaşadığını bilir. Çünkü her duygu, bedeninde ve ruhunda iz bırakır. Bazı sevinçler vardır, ömrün sonuna kadar içini ısıtır. Bazı acılar vardır, yıllar geçse de bir yerlerde hafif bir sızı olarak kalır. Hangi umutla yola çıkıldığını, hangi hayal kırıklığıyla durulduğunu, hangi sessizlikte büyüdüğünü yine insanın kendi hafızası taşır.
Belki de bu yüzden bazen kimseye anlatmak istemeyiz yaşadıklarımızı. Çünkü biliriz. Anlatmak eksiltir. Sözler, duyguların ağırlığını hafifletemez. Bir bakış, bir iç çekiş, bazen sayfalar dolusu kelimeden daha çok şey anlatır.
Ve insan, bildiğiyle büyür. Bildiğiyle olgunlaşır. Acıların yoğurduğu, sevinçlerin hafifçe kanatlandırdığı bir bilgelikle yürür hayat yolunda. Herkesin yaşadığı kendine özgüdür, tıpkı herkesin bildiği gibi.
Sonunda anlarız ki, yaşamak biriktirmektir: Sadece anıları değil, anlamları da. Çünkü insan bilir ne yaşadığını ve kimse onun yaşadığını tam anlamıyla bilemez.