Çorum
Açık
21°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
39,3706 %0.38
45,6356 %0.77
Ara

Yeşilden Maviye Belli Belirsiz Geçiş

YAYINLAMA:

Yeşil, hep hayatın rengidir denir. Toprağın bağrında filizlenen umut, ağaçların damarlarında dolaşan canlılık… Antik metinlerde bile yeşil, yaşamla özdeş tutulur. İbn Sina’nın tıp risalelerinde, doğanın yeşilliği ruha şifa olarak sunulur. Ama bu yaşamın içinde, her daim bir göç hissi vardır. Yeşil kalmak istemez, maviye özenir. Çünkü mavi, uzaklığın, sonsuzluğun ve düşüncenin rengidir.
Yeşil bir çocukluk olabilir. Oyuncakların, çimenlerin, düşmelerin ve kalkmaların masum yeşili. Ama insan büyür. Büyümek, mavileşmektir biraz. Göğe doğru yönelmek, bakışlarını uzaklara sabitlemek. Platon’un mağarasından çıkıp göğe bakmak gibidir bu geçiş. Gölgelerin ötesinde bir hakikatin varlığını sezmektir. Bu yüzden mavi, hakikatin rengidir belki de. Denizin derinliğiyle göğün yüksekliği arasında salınan bir hakikat.
Ama bu geçiş net değildir. Hayat gibi belirsizdir. Ne zaman çocukluktan çıktığımızı, ne zaman bir düşünceyle olgunlaştığımızı, ne zaman bir sevdanın bizi dönüştürdüğünü asla tam bilemeyiz. Yeşilden maviye geçerken bir eşik ararız ama o eşik, ne bir kapıdır ne de bir çizgi. Daha çok bir buğu, bir sis. Tıpkı şu dizelerdeki gibi: “Hayatın tam ortasındayken / çok uzaktayım kendimden.”
Deniz kıyısında yürürken, bazen yeşil bir yosunla karşılaşırım bir kayanın üzerinde. Üzerine düşen gökyüzü mavisiyle karışır, bir ara renk oluşur. Ne tam yeşil ne tam mavi. İnsan ruhu da böyledir. Ne sadece yaşama bağlıdır ne de tümüyle hakikatin peşindedir. Bir geçiş hâlinde yaşarız hep.
Ve belki de en güzel renkler, bu geçiş anlarında ortaya çıkar. Belirsizlik, korkutucu olduğu kadar yaratıcıdır da. Sanat, bu geçişin meyvesidir. Şairin ilhamı, ressamın fırçası, müzisyenin melodisi hep o “belli belirsiz” anlardan doğar. Keskinlik yoktur orada. Geçişin zarafeti, inceliği, şiirselliği vardır.
Yeşilden maviye belli belirsiz geçerken, insan hem doğanın bir parçası olur hem de ondan ayrılır. Bu ayrılık, bir tür varoluş sancısıdır. Heidegger’in deyimiyle “varlıkta fırlatılmış” olmanın bilinciyle yürürüz o renklerin arasında. Her adımda biraz daha maviye yaklaşırız ama yeşilin izini silmeden.
Bu yüzden belki de en derin insanlar, içinde biraz yeşili saklayabilen mavilerde yaşar. Ne tümüyle çocuk kalabilmiş ne de tam anlamıyla bilgeleşmiş. Arada bir yerde, geçişin tam ortasında.

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *