Bir Şey En Gerektiği Anda Olmazdı
İnsan, ihtiyacıyla sınanır. Ne kadar sabırlı olduğunu ne kadar inançlı kaldığını ne kadar kendine yetebildiğini o "olmama" anlarında öğrenir. Su yokken susuzluk anlaşılır. Sessizlikte, sesin kıymeti. Kaybedince varlığın önemi.
Belki de bu yüzden büyürüz. Eksik zamanlarda, eksik insanlarla. Çünkü hiçbir şey tam da zamanında olmaz. Ne aşk gelir beklediğimizde, ne de teselli dökülür içimize tam kırıldığımız anda. Bir çocuğun gözyaşı, annesinin kucağını bulamaz bazen. Bir öğrencinin doğru cevabı, sınavdan bir dakika sonra gelir aklına. Ve en çok da bu zamanlama bozuklukları öğretir insana: Hayat, plana sadık kalmaz.
Literatür buna “Murphy Kanunları” der: “Bir şeyin ters gitme ihtimali varsa, gider.” Ama biz buna kaderin cilvesi diyebiliriz. Zira bazen o “olmama” hali, daha sonra olacak olanın zeminini hazırlar. Yani geciken şey, gecikerek gelir ama daha derin bir iz bırakır. Belki o yüzden yıllar sonra hatırlarız bazı eksik kalmış anları, çünkü içimizde onlara hâlâ bir yer vardır.
Belki de her şeyin en gerekli anda olmaması, bizi biraz daha güçlü yapar. Biraz daha dikkatli, biraz daha dirençli. Ve belki de o yüzden dualar, tam kabul zamanını bilmeden edilir. Çünkü insan, “şimdi”yi ister, hayat ise “doğru zamanı” seçer.
Bazen düşündürür bu: Ya o anda olsaydı, biz şimdi kim olurduk?
Ama olmadı. Ve biz de onunla olgunlaştık.
İşte bu yüzden… Bir şey en gerektiği anda olmazdı. Ama belki de en doğru anda olurdu.