Ertelenmiş Gibiyiz
Bazen kendimizi bir cümlenin sonuna konmuş üç nokta gibi hissederiz. Tam bitmemiş, tamamlanmamış, eksik bırakılmış… Sanki birileri yazmaya devam edecekmiş gibi ama o birileri hiç gelmeyecekmiş gibi. Zamanın içinde bir yerlerde, askıya alınmış bir hayatı sürdürürüz. Ertelenmiş gibiyiz. Ne tam şimdideyiz ne de geçmişin içinde kaybolmuşuz. Geleceğe dair umutlarımızın vadeli hesabında bekliyoruz, faizi belirsiz bir sabırla.
İnsan, ertelenmiş bir varlıktır aslında. Mutluluk için pazartesiyi, tatil için yazı, huzur için emekliliği, konuşmak için uygun zamanı bekler durur. Her şeyin daha sonra yapılabileceğine dair bir inanç vardır içimizde. Ama kimse o daha sonranın gelip gelmeyeceğini garanti edemez. Yine de bekleriz. Çoğu zaman da ertelenen sadece işlerimiz değil, biziz. Hayatın tam ortasında donmuş, bir “pause” tuşuna basılmış gibiyiz. Nefes alıyoruz, ama yaşamıyoruz.
Bir kitap almak isteriz, maaştan sonra alırım deriz. Bir yolculuğa çıkmak isteriz, çocuklar büyüsün deriz. İçimizden birini aramak isteriz, şimdi sırası değil deyip erteleriz. Oysa her erteleyiş, biraz daha uzaklaştırır bizi kendimizden. Zamanın geçmesi değil bizi yaşlandıran hayallerimizin, cümlelerimizin, duygularımızın askıya alınmasıdır.
Ertelenmiş olmak, bazen bir telefonun çalmamasıdır. Bazen bir mesajın asla gelmemesidir. Bazen de bir keşkenin içinde boğulmaktır. Hani çocukken kırılan oyuncağını tamir edeceğini söyleyip bir türlü edemeyen babalar vardır ya hayat da bazen öyle davranır bize. Söz verir, ama unutmuş gibidir.
Şairin dediği gibi, “Kimseyle konuşmuyor, kimseyi beklemiyoruz.” Ama içten içe biliyoruz, bir şey eksik. Bir şey tamamlanmadı. Bir şey hep yarım kaldı. Belki de en çok kendimizi erteledik bu hayatta. Kendi sesimizi kısmış, kendi yolumuzdan sapmış, kendi kalbimizi susturmuşuz. Başkaları için yaşarken kendimizi beklemeye almışız.
Şimdi sorsak birbirimize: Gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa sadece bekliyor muyuz? Belki de artık yapılması gereken, beklemeyi bırakmak. Ertelediğimiz ne varsa, onu bugüne çağırmak. Çünkü belki de hayat, sadece şimdiden ibaret.
Yoksa hep ertelenmiş gibi kalacağız. Bir türlü oynatılmayan bir film, asla yazılmayan bir mektup, hiç gönderilmeyen bir selam gibi…