Bende Varsın-2
Arzu Abla…
Sabahları ayılmakta zorlananlar burada mı?
Uyanmakta değil, uyandıktan sonra hayata karışmakta. Kimse yoksa da ben varım, daha doğrusu vardım. Uyandıktan sonra, en az bir saat öylece etrafa bakardım. Sanki ilk kez görüyormuşum gibi dünyayı, uyumlanmam zamanımı alırdı. Günaydın, demek bile zor gelirdi birine.
Ve bir gün Arzu Abla’yla tanıştım. Onun da evine misafir olarak gitmiştim. Oldukça büyük bir balkonu vardı. Kocaman, sıkı yapraklı bir ağacın gölgesinde koca bir alan…
Beni burada ağırladı. Burası balkondan ziyade oturma odası gibiydi. Tamamı açık bir oda. Ve her şey sanki o gün oraya konulmuşcasına pırıl pırıl, tertemizdi. Fakat beni etkileyen bu kısım değil. Arzu Abla’nın sohbetimiz sırasında kendinden bahsetmeye başladığı kısımdı. Uyanır uyanmaz, hemen yatağından kalkarak yaptığı işleri bana öyle bir anlattı ki, hemen o anda eve gidip iş yapmak istedim. Benim için çok garip, çünkü ben ev işi kategorisin de hiç bir işi severek yapmazdım. Ama o bunları o kadar güzel ve ayrıntılı anlatıyordu ki, karşısında adeta hipnoz olmuştum. Anlatırken yaşıyordu ve bana göre en garip olan kısmı, iş yaparken çok büyük keyif alıyordu.
Evime döndüğüm sabah uyandığımda bende bir değişiklik vardı. Gözümü açar açmaz, ayılmıştım. Uyanmış ve hemen ayılmış. Yapılması gerekenleri yapmak için hazır bir ben.
Allah Allah!
Bu işte bir iş var. Bu ben değilim. Bu içimde ki kim ki? Aaa bu Arzu Abla…
Yatağımdan kalktım etrafı topladım. Evin içinde yapılacak ne varsa hallettim, kısa bir sürede. Sonrasın da kendime bir keyif kahvesi yaptım. Nasıl ya? Ben uyanır kahve yapmak için bile bir süre, bir o koltukta bir şu koltukta oyalanırdım. Aslında çocukluğum da en çok tembihlendiğim konulardan biri buydu. Gözünü açar açmaz yataktan kalkmak, bir işi ertelememek, ogün yapman gerekiyorsa onu hemen yapmak. Miskin olmam hiç bir zaman onaylanmamıştı. Evimiz de miskin biri de yoktu. Evin miskini bendim.Neden peki onlara benzememiştim. Çünkü bir ayrıntı gizli gene burada.
Birinin size bir şey yükleyebilmesi için, o şeyin kendisinde en yüksek seviyede bulunması gerektiği gerçeği.
Yaptığı iş olursa olsun onu severek, gönülden yapanlar, işini aşk ile yapanlar birer sihirbazdı. Aynı işi yapan bir çoklarından onları ayırıyordu bu hisleri. İçlerinde ki bu aşk. Sihirli değnekleriydi aşkları. Dokundukları diğer kişileri değiştirebileceklerini biliyorlar mıydı? Farkındalar mıydı, sanmıyorum. Ama bu güç onlara verilmişti. Yaptığı şeti aşk ile yapanlara.
Peki bu aşk neydi acaba? Geldiği yer, kaynağı neresiydi? Bu sırrı artık biliyoruz. Sahi beni duyuyor musunuz, görüyor musunuz artık O’nu?
O gizli cevheri. O yaşam kaynağını. O sırların sırrını. Her şeyin içine gizlenmiş o nuru.
Neyse konuma döneyim, sonra düşündüm bu aşk ile ben ne yapıyorum acaba diye. Ve hemencecik buldum. Ben görmeye aşığım. Seyretmeye…
Yaratılanı izlemeye ve oradan Yaradan’ın izini sürmeye. Saklanmış o, her bir şeyin içine.
Bu yüzden bir miskindim belki, hareketin içinde göremezdim ki! Şimdi ise hareket zamanıymış. Öyleymiş ki yolumu, perilerle kesiştirdi…