Çorum
Açık
32°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
40,0711 %0.06
47,0565 %0.14
Ara

Ölüler Özgürdür

YAYINLAMA:

Bazen mezarlıkların yanından geçerken istemsizce yavaşlar adımlarım. Taşlara oyulmuş isimlere, tarihlere bakarım. Kimisi çocuk yaşta gitmiş, kimisi bastonunu yere vura vura. Hepsinin ardında yarım kalmış bir hayat, belki söylenmemiş bir söz, belki de içine gömülmüş bir çığlık vardır. Ama hepsinin ortak bir tarafı var: Özgürler. Çünkü ölüler özgürdür.

Ben hâlâ yaşıyorum. Bu, çoğu zaman bir ayrıcalık gibi görünse de, aslında pek çok bağın içinde sürüklenen bir hal. Zamanın zorunlulukları, toplumun beklentileri, ailemin benden bekledikleri, kendi kendime çizdiğim sınırlar... Nereye gitsem peşimde sürünen görünmez zincirler var. Ne zaman bir karar vermek istesem, içimde bir mahkeme kurulur. Oy birliğiyle cezaya hükmedilir. Oysa ölülerin böyle bir derdi yok. Onların vicdanı susmuş, arzuları gömülmüş, kalabalıklara yaranma çabası çoktan tükenmiştir.

Belki de bu yüzden ölüleri kıskanıyorum zaman zaman. Bir yarışın ortasında ayağım bağlanmış gibi hissederken, onlar çoktan bitiş çizgisini geçmiş. Yaşadıklarını yaşamışlar, yaşamadıklarını da artık mesele etmez olmuşlar. Ne bir borçları kalmış dünyaya, ne de bir beklentileri.

Bize hayatta kalmak öğretiliyor, yaşamak değil. Kalbimiz atıyor ama çoğu zaman neden attığını bilmiyoruz. Kimi zaman bir işin içinde kayboluyorum. Ekranlar, e-postalar, evraklar arasında mekik dokurken, içimden bir ses böyle mi özgürlük? diye haykırıyor. Ardından bir mezar taşı geliyor gözümün önüne: “1928-1997.” İşte, diyorum, o artık özgür. Zamanın kemiren dişlerinden kurtulmuş. Onu arayıp rahatsız eden yok. Telefona bakmak zorunda değil. Beğeni kaygısı yok. Kimseye yaranmak zorunda değil.

Kulağa karamsar mı geliyor? Belki. Ama bu düşünce beni hayata daha sıkı bağlamıyor da değil. Çünkü hâlâ yaşıyorken, bu zincirlerden birkaçını kırabilirim belki. Ölmeden önce biraz olsun özgür olabilirim. Bir sabah güneşi yüzüme vurduğunda, içimden geldiği gibi sokaklara dökülebilirim. Kimseye hesap vermeden ağlayabilir, gülüp geçebilirim. Yaşarken de biraz ölülere benzemek gerek belki.Kimseden korkmamak, kimseye yaranmaya çalışmamak...

Ölüler özgürdür, çünkü artık rol yapmazlar. Kimseye gösteriş için yaşamazlar. Gözyaşlarını gizlemezler, kahkahalarını kısmak zorunda değillerdir. Bedenleri toprağa karışır ama ruhları dünyanın telaşından azadedir artık. Belki gerçek huzur, ancak ölümle gelen bu sade varoluştadır.

Ve ben... Hâlâ yaşayan ben... Bazen geceleri başımı yastığa koyduğumda, kendi içime fısıldarım: “Biraz daha az kork Emre, biraz daha çok yaşa. Çünkü bir gün sen de özgür olacaksın.”

Ama henüz değil.

Şimdilik hâlâ buradayım. Yaşıyor ve özgürlüğü, her gün küçük bir parça daha kazanmak için çabalıyorum. Çünkü her ölüm bir kurtuluş değil her yaşam da bir tutsaklık olmak zorunda değil. Ama unutma, ölüler özgürdür. 

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *