Toplu Konut Kanunu
Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren konut yapımının özel sektör eliyle gerçekleştirilmesini teşvik etmeye yönelik pek çok düzenlemeye imar mevzuatımızda rastlamaktayız. 1980’lere gelindiğinde konut ihtiyacının Cumhuriyetin ilk yıllarına kıyasla çok azaldığını, hatta hemen hemen kalmadığını görmekteyiz. Buna karşın 1981 yılında 2487 sayılı Toplu Konut Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunun amacı “sosyal konut” yapılmasını teşvik olarak adlandırılsa da gerekçede ülkede yeni yeni filizlenmeye başlayan uydu kentlerin finansmanı yolu ile kent çeperlerinde bulunan düşük değerli arsa ve arazileri kentsel arsaya dönüştürmek; konut sahibi olmak isteyen geniş halk kesimlerinin tasarruflarını bir araya toplayarak, dayanılmaz ölçülere ulaşmış kamu açıklarının da kapatılması gibi temel sorunlara çözüm getirmeyi amaçlamaktaydı. Kanunun getirdiği sosyal konut kriteri ise, brüt 100 m2 olarak belirlenmekte olup, hak sahipliği için “yapı tasarrufu hesabı” açtıran, aynı il sınırları içinde başka bir evi bulunmayanların yalnızca tek bir konut için başvuruda bulunabilme hakkı bu kanunla kayıt altına alınmıştı. Yapı tasarruf hesabında tutulması gereken para miktarı ise, toplu konutun yapılacağı bölge için hesaplanacak yapı yaklaşık maliyetinin %20-25’i arasında belirlenmiş, peşin ödemeyi takiben üç yıl içinde talep sahiplerinin en az toplam yapı yaklaşık maliyetinin %75’ini biriktirmeleri beklenmekteydi. Bu tasarruf sahiplerine Toplu Konut tahvilleri verilerek, oluşturulan Kamu Konut Fonu’na kamu kaynaklarından da sağlanacak mali destekle toplu konutların yapımı öngörülmekteydi. İnşaat işlerinin ise İmar ve İskan Bakanlığı’nca müteahhit firmalara ve kamu kuruluşlarına yaptırılması hükme bağlanmıştı.
1980’lerin başlarında uluslararası konjonktürdeki gelişmelerin de etkisiyle ülke stagflasyon ortamına girdi. Bu ekonomik durgunluk ortamının hızla aşılabilmesi amacıyla Özal Hükümetince bulunan çözüm önerilerinin başında “özelleştirmeler” yolu ile artan kamu açıklarının giderilmesi ve piyasadaki iktisadi aktörlerden birine doğrudan kaynak aktarımı yolu ile piyasada itici güç oluşturularak piyasanın hareketlendirilmesi gelmekteydi. Piyasa açısından itici güç olabilecek sektör olarak ise inşaat sektörü olarak tanımlandı. Bu genel ekonomik karar doğrultusunda 1983’tin sonlarında “Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresinin” kurulması karara bağlandı.
2.3.1984 tarihinde 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu yürürlüğe girdi. Öncekine nazaran son derece sade bir biçimde hazırlanan Kanunda “sosyal konut yapma amacı” ortadan kaldırılmıştı. Konut m2lerine bir sınır getirilmezken, birden fazla konut için hak sahibi olunabileceği esnekliği de getirilmiş oldu. Getirilen bir başka yenilik ise, başvuru sahiplerince kullanılabilecek konut kredilerinin yalnızca organize toplu konut alanlarında değil, bitmiş yeni konutlar ile %70’i düzeyine erişmiş konutlar için de kullanılabilirliğiydi. Bu yolla yalnızca toplu konut yapabilecek ölçekteki müteahhit firmaların değil, küçük ölçekli müteahhitlerin dahi yararlanabileceği büyük bir pasta inşaat sektörüne sunulmuş oldu.
2487 sayılı Toplu Konut Kanunu uyarınca oluşturulan “Kamu Konut Fonu”ndaki birikim Toplu Konut Fonuna aktarıldı. Toplu Konut Fonuna ayrıca tekel ürünleri, alkollü ve alkolsüz içkiler, tütün vb. ürünlerin üretim vergisine esas olan matrahtan %15, akaryakıt ürünlerinden %15, yurt dışı çıkışlardan kişi başına 100 ABD doları vb. pek çok yeni doğrudan ve dolaylı vergi ile toplanacak gelirlerin Fon’a aktarılması da 2985 sayılı Kanunla hükme bağlandı. Toplumun tüm kesimlerinin yüklendikleri ek vergilerle oluşturulan Toplu Konut Fonundan, konut isteklileri aracılığıyla inşaat sektörüne kaynak aktarılmaya başlandı. Özelleştirme işlemlerinden sorumlu olan Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresinin, Kamu Ortaklığı bölümünün özelleştirme yolu ile gerçekleştireceği mali katkıların bir bölümünün de konut fonuna aktarılması başlangıçta düşünüldüyse de özelleştirmelerden beklenen başarı sağlanamayınca ne kamu açıkları kapatılabildi ne de Toplu Konut Fonuna ek destek sağlanabildi.
1985-1989 yılları arasında ülkemizde ilk defa konut ihtiyacının üstünde yapı ruhsatlı konut üretilmiş oldu. Bir başka deyişle, ruhsatsız yapılanma konusundaki yaygın alışkanlıklarla birlikte düşünüldüğünde, 1985-89 döneminde ülke konut ihtiyacının %115,6’sının yapı ruhsatı ile üretilmiş olması demek, konut ihtiyacının bir o kadarının da ruhsatsız yapıldığı iyimser kabulü ile bakıldığında Türkiye’de, ciddi bir konut fazlası sorununun yaşanmaya başlandığını göstermektedir.