Deyimler
Günümüzde çok kullanılmayan fakat hepimizin kulağının aşina olduğu bazı deyimlerin hikayelerini biliyor muydunuz? Hepsinin bir çıkış noktası var. Ne kadar doğru ne kadar yanlış bilemiyorum ama güzel hikayeler… Öğrendikten sonra anlamları pekişiyor.
Mesela kurtlar sofrası.
Eğer bir kurt sürüsü avlanamaz aç kalırsa, hepsi bir araya toplanıp bir daire oluşturur ve içlerinden zayıf olanı belirleyip öldürür ve yerlermiş. "Kurtlar sofrası" deyimi buradan gelmiş. İngilizler Hindistan'ı işgal ettiklerinde kendi tekstil mallarını rakipsiz kılmak için Hint tekstil sanayisini ayakta tutan 40 bin ustanın parmaklarını kesmişler. O dönem hint kumaşı bulunmaz olmuş. "Bulunmaz hint kumaşı" deyimi buradan gelmiş. Osmanlıda esnafı denetleyen “lonca teşkilatı” varmış. Eğer ayakkabı imal edilirken özen gösterilmez ve çabuk yıpranırsa çarıkçılar kethüdası hemen cezayı verir ve o esnafın pabuçlarını da dama atarlarmış. Pabucu dama atılmak" deyimi buradan geliyormuş. Eski konaklar, haremlik selamlık olduğu için birbirinden hoşlanan konak çalışanları evdeki odaları kesen bir dolabı çevirerek gizlice haberleşiyorlarmış. Günümüzde gizli işler yapmak anlamında kullanılan "dolap çevirmek" deyiminin hikayesi meğer buymuş. Timsahlar avlarını yedikten sonra sinüslerinde sıkışan hava sonucu gözyaşı dökerlermiş. Yani bunun acı çekmeleriyle bir ilgisinin olmaması, bir şeye üzülmeyen ama üzülmüş gibi yapan insanlar için "timsah gözyaşları" ifadesi kullanılır hale gelmiş. Atların dizlerinde bir tür kilit mekanizması varmış.
Bu sebeple ayakta uyurken hiç enerji harcamazlar ve öldüklerinde dizleri kilitlenirmiş.
Bunun sonucunda sırtüstü devrilirler ve bacakları havaya kalkmış halde dururlarmış. İşte "Nalları dikmek" deyimi buradan gelirmiş.
Avucunu Yala.
Beklediğin olmadı. Umduğunu bulamadın, anlamında kullanılan, bu deyim, kışın karlı ve soğuk havalarda inine kapanarak, tabanlarının altını yalamak suretiyle karın doyurmaya uğraşan ayıların hareketinden alınmaymış. Çünkü ayılar kışın arasa da yiyecek bulamaz hareket edecek olsa da, boşuna enerji tüketmiş olurlarmış. Bunu iyi bilen ayılar kış uykusuna yatar. Ayağını yalamakla yetinir ve yazın gelmesini beklerlermiş.
Güme Gitmek.
Zamanında yeniçeriler, suçluları yakalayıp zindana kapatırlarken “Hooppp Güm!” şeklinde nara atarlarmış. Ancak aynı “kurunun yanında yaş da yanar” atasözünde olduğu gibi bazen zindana atılanlar arasında suçu olmayanlar yani masum kişiler de bulunurmuş. İşte halk suçsuz bir vatandaşın zindana atıldığında, günahsız yere hapse götürülüyor anlamında “Adamcağız güme gitti, yazık oldu” denmiş.
Kozunu Paylaşmak.
Koz, ceviz manasına gelir. Kastamonu’nun iki köyü arasında ortak olarak kullanılan bir cevizlik varmış. Ceviz toplama mevsimi gelince bir gün belirlenir ve iki köy halkı cevizlikte buluşur cevizleri paylaşırlarmış. Ancak her seferinde haksızlık olduğu ileri sürülerek kavga çıkarmış. Hatta olay öyle bir seviyeye gelmiş ki, köylerde kavgaya müsait eli sopa tutan delikanlılar koz paylaşma gününden önce günlerce hazırlık yapmaya başlamışlar. Bir ana oğlunun büyüdüğünü anlatmak için ”Benim oğlan kozunu paylaşacak çağa geldi” diyormuş…
Balık kavağa çıkınca.
Eski İstanbul şimdiye göre tam anlamıyla balık ve balıkçı şehiriymiş.
Tutulan balıkların satılması Yemiş iskelesi ve Balık pazarından başlayan ve bu merkezlerin etrafında mahalle mahalle büyüyen pazarlarda yapılırmış. Balığın çok fazla çıktığı günlerde ise,
Tophaneden Rumeli Kavağına ve Üsküdar’dan Anadolu Kavağına kadar her yere çeşitli vasıtalarla götürülüp satılırmış.
Fiyat kırmak isteyen yada çok düşük fiyata almak isteyen müşterilerinede balıkçılar,
-Oooo! O fiyatı ancak balığı kavağa çıkardığımızda satarız biz, derlermiş.