İstemek de İstemiyorum
Bazen içimde öyle bir boşluk açılıyor ki, neyi istediğimi bilmediğim gibi, istemeyi de istemiyorum. İstek dediğimiz şey, insana yön veren bir pusula gibi görünür ama benim elimde o pusula bozulmuş, iğnesi kendi etrafında dönüp duruyor. Bir şeye uzanacak olsam hemen geri çekiliyorum. Bir arzu belirip de gönlümü yoklasa, hemen ardından yorgunlukla üzerini örtüyorum.
Belki de istemek sorumluluk doğurduğu için yoruyor beni. Bir şeyi istemek, ardından çaba, emek, hatta hayal kırıklığını da getiriyor. O yüzden en kolayı, hiçbir şey istememek. Ama işte, hiçbir şey istememek de insana ağır geliyor. Çünkü insan dediğin varlık, arzusuyla insan. İstememek, kendinden vazgeçmek gibi.
Yine de kendime sorduğumda cevabım hep aynı oluyor: “İstemek de istemiyorum.” Belki bu, geçici bir durgunluk. Belki de içimde saklı bir isyanın en yalın cümlesi. Dışarıdan bakıldığında kayıtsızlık gibi görünen bu hal, aslında kendimi dinleme isteği olabilir.
İstememekle istemeyi reddetmek arasındaki o ince çizgide duruyorum. Ne ileriye adım atıyorum ne de geriye dönüyorum. Bir tür askıda kalma hâli… Belki de bu hâlin kendisi, istemekten daha gerçek, daha dürüst bir varoluş biçimidir.