Eve Dönüşün Sessizliği
Muhteşem bir tatilden dönerken bavulumun ağırlığını değil, ardımda bıraktığım hafifliği hissederim. Deniz kenarında güneşin altına bıraktığım zamanın gevşekliğini, sabahların telaşsız uyanışını, akşamların kimsesiz dinginliğini… Hepsi bavulun fermuarına sığmaz. Çünkü aslında döndüğüm yer ev değil, kendimdir. Tatil bir kaçıştır ama dönüş, kaçtığın yere ayna tutmaktır.
Yollarda giderken manzara yavaşça geriye akar. Ağaçlar, dağlar, tabelalar birer birer silinir. Tıpkı insanın kendi hayallerinden, kısa ömürlü hafifliğinden silkinmesi gibi. Tatil, hayatın dışında kurulmuş küçük bir ütopyadır. Orada hiçbir şeyin acelesi yoktur, hatta zaman bile isteksizdir. Ama eve dönerken o ütopya, yerini bir zorunluluğa bırakır: “Artık devam etmelisin.”
Bazen düşünüyorum, belki de insanın ömrü bir tatilden dönüştür. Dünya’ya gelmek, sonsuzluk denizinden bir sahile inmek gibidir. Ruh, bir süreliğine bu bedene, bu dünyaya “konuk olur.” Her tatil gibi bu da güzeldir, ama geçicidir. Eve dönüş dediğimiz şey, o sonsuzluğa yeniden karışmaktır.
Tatil ile ölüm arasında garip bir akrabalık vardır,ikisi de insanı gündelik zincirlerinden kurtarır fakat biri dönüşü içerirken diğeri sonsuz bir eve kapanışı.
Tatil sırasında insan kendini hafif hisseder. Çünkü hiçbir şeye ait değildir. Ama dönüş, ait olmanın ağırlığını geri getirir. Ev, düzen, alışkanlıklar, kimlikler… Hepsi yeniden omzuna biner. Yine de o tatil, insanın iç hafızasına bir “başka mümkünlük” olarak kazınır. Artık bilirsin ki hayatın içinde başka hayatlar da var. O bilgi, en kalıcı hatıradır.
Eve dönerken radyoda denk geldiğim bir şarkı gibi içimden şu cümle geçer: “Hiçbir yolculuk tamamlanmaz, sadece katman değiştirir.” Belki de dönüş, tatilin bitişi değil, anlamının fark edilişidir. Çünkü insan, dönmeden önce nereye ait olduğunu bilemez. Ve ben, her muhteşem tatilin sonunda, bavulumu yere koyduğumda, içimden sessizce şunu söylerim: “Evet, burası benim yerim ama ben artık oradaki ben değilim.”
İşte bu yüzden, eve dönüş her defasında biraz hüzün, biraz bilgelik taşır. Çünkü insan, dinlenmeye gitmez aslında kendini unutarak yeniden bulmaya gider. Ve döndüğünde, ne kadar uzağa gitmiş olursa olsun, en derin yolculuğun hep kendi içine olduğunu fark eder.