Mevsim Geçişlerinde Soframız da Değişmeli
Bir bakıyoruz güneş parlıyor, ertesi gün rüzgâr yüzümüzü kesiyor. Tam “artık kış geldi” diyoruz, sonra bir sabah güneş açıyor. Mevsim geçişleri işte tam da böyle; ne hava belli, ne ruh hali. Ama bu dengesizliğin en çok etkilediği yer aslında soframız.
Kabul edelim, havalar değiştikçe canımızın çektiği şeyler de değişiyor. Bir gün salata, ertesi gün çorba. Fakat işin püf noktası şu: vücudumuzun mevsim geçişlerinde desteğe ihtiyacı var. Bağışıklığımız zayıflıyor, halsizlik başlıyor, bazen de grip kapımızı çalıyor. Peki, bu dönemi daha kolay atlatmak için nasıl beslenmeliyiz?
Öncelikle mevsim sebzeleriyle barış yapalım. Doğa bize aslında neye ihtiyacımız olduğunu söylüyor. Sonbaharda çıkan balkabağı, havuç, elma gibi gıdalar bağışıklığımızı destekler. İlkbaharda çıkan enginar, semizotu, bezelye gibi sebzeler ise vücudu toksinlerden arındırır. Market rafındaki her şey her zaman taze görünür ama gerçek tazelik mevsiminde yetişende saklıdır.
Bir de su konusu var. Havalar ne çok sıcak ne çok soğuk olunca çoğumuz su içmeyi unutuyoruz. Oysa vücudun suya her mevsim ihtiyacı var. Gün içinde birkaç bardak bitki çayıyla desteklemek de güzel bir yöntem. Özellikle ıhlamur, adaçayı ya da zencefil çayı hem bağışıklığı güçlendirir hem de içimizi ısıtır.
Ve tabi bağırsak sağlığını da unutmamak gerek. Benim en sevdiğim destekçiler: yoğurt, kefir ve ev yapımı turşu özellikle lahana turşusu. Probiyotikler sayesinde hem sindirim düzenli olur hem de vücut direnci artar.
Kısacası, mevsim geçişlerinde “ne giysem” kadar “ne yesem” sorusuna da özen göstermek gerekiyor. Çünkü doğru beslenme, bağışıklığın gizli anahtarı. Renkli, taze ve doğal sofralarla sadece hastalıklardan değil, yorgunluktan da korunuruz.
Unutmayın; mevsim değişse de dengeli beslenme alışkanlığı hiç değişmemeli.