Çorum
Parçalı bulutlu
7°
Adana
Adıyaman
Afyonkarahisar
Ağrı
Amasya
Ankara
Antalya
Artvin
Aydın
Balıkesir
Bilecik
Bingöl
Bitlis
Bolu
Burdur
Bursa
Çanakkale
Çankırı
Çorum
Denizli
Diyarbakır
Edirne
Elazığ
Erzincan
Erzurum
Eskişehir
Gaziantep
Giresun
Gümüşhane
Hakkari
Hatay
Isparta
Mersin
İstanbul
İzmir
Kars
Kastamonu
Kayseri
Kırklareli
Kırşehir
Kocaeli
Konya
Kütahya
Malatya
Manisa
Kahramanmaraş
Mardin
Muğla
Muş
Nevşehir
Niğde
Ordu
Rize
Sakarya
Samsun
Siirt
Sinop
Sivas
Tekirdağ
Tokat
Trabzon
Tunceli
Şanlıurfa
Uşak
Van
Yozgat
Zonguldak
Aksaray
Bayburt
Karaman
Kırıkkale
Batman
Şırnak
Bartın
Ardahan
Iğdır
Yalova
Karabük
Kilis
Osmaniye
Düzce
42,4577 %0.02
49,4100 %0.35
Ara

Hatıralarla Türk Musikisi (111) Rauf Yekta Bey -2

YAYINLAMA: | GÜNCELLEME:

Rauf Yekta Bey’in babası Ahmed Arif Bey, annesi ise İkbal Hanım’dır. Soylu bir sülaleden gelmektedir. 

Bir talihsizlik sonucu, annesi Alemdağ’a ailece yapılan gezi sırasında yaylı arabanın oku göğsüne saplanır ve vefat eder. Mehmed Rauf (Rauf Yekta) Bey henüz 4 yaşındadır. Babası Ahmed Arif Bey, Yıldız Hanım ile evlenir.

Rauf Yekta Bey’in babası Ahmed Arif Bey, Mektübîi Serakseri Kalemi Mümeyyiz-i Evveli iken 1888 yılında vefat ettiğinde Rauf Yekta Bey henüz 17 yaşındadır. 

Mehmed Rauf’un eğitim hayatına dönecek olursak; Mahmudiye Rüştiyesini birincilikle bitirir. Daha sonra Divanül Hümayun Kaleminde kâtip yardımcısı olarak işe başlar. Ancak o, Mekteb-i Lisan’a kaydolur. 4 yıllık okuldan iyi bir Fransızca ile diploma alır.

Rauf Yekta Bey, Paris’de yayınlanan “La Revue Muisicale” Mecmuasına 1907 yılında Fransızca yazarak göndermiş olduğu makaleyi yayınlayan mecmuanın yöneticisi Jules Combarieu, makalenin başında Rauf Yekta’nın Fransızcası hakkında şöyle beyanda bulunur; “İstanbul’da yaşayan Rauf Yekta Bey’den, Majör Gamı Nazariyatı üzerindeki mektubu aldım. Makaleyi orijinal şeklinde, üslûbundaki Şark şivesine (tarzına) rağmen, okuyucularımızca da takdir göreceğinden emin olduğumuz için hiçbir tashih (düzeltme) yapmadan yayınlıyoruz. Rauf Yekta’nın Fransızca yazdığı gibi acaba içimizde kaç kişi Türkçe yazabilir?”

Süleyman Erguner, Rauf Yekta Kitabının 17. Sayfasında böyle yazıyor.

1885 yılında Rauf Yekta Bey, Bahariye Mevlevihanesinde Zekâi Dede’ye takdim edilir. Zekâi Dede, Rauf Yekta Bey’in Türk Mûsikîsine henüz vâkıf olmadığını görür. İki yıl Zekâi Dede’den istifade eder. Meşkler sayesinde mûsikîmizin ilmini, anlaşılması güç konularını kendine has güzelliklerini, tarzlarını öğrenir. 

Bir gün, Bahariye Mevlevihanesinde Zekâi Dede’nin odasında otururken, hocasının Darüşşafaka için bestelemiş olduğu eserini notaya alırken zorlanır. Bazı sesleri anlayamaz. Bu sırada, nota bilmediğini zannettiği hocası, Rauf Yekta Bey’in anlayamadığı sesleri, “mi-do” diye seslendirince hayretler içinde kalır. 

Rauf Yekta Bey’in mûsikî nazariyatı eğitiminde ilk ve en önemli hocası, Şeyh Atâullah Efendi’dir. Yüzyıllar içinde gelişen mûsikî nazariyatımızın kendi dönemine kadar olan genellikle beste yapmaya yönelik bir mûsikî ortamı içinde, nazarî konuların önemsenmediğini fark ederek, kendini bu konuda yetiştirir, edindiği bilgileri öğrencilerine aktarır. 

Tam da bu sırada 1887’de Fârâbi ve İbn-i Sina gibi nazariyatçıların izinden giden bir nazariyatçı hoca ile çalışmak isteyen Rauf Yekta Bey, Şeyhinin bu özelliğini fark eder ve kendisine ders vermesi için talepte bulunur. Şeyh, bu isteği geri çevirmez. Haftada bir gün, bir yıl boyunca sıkı eğitim programı ile talebesini yetiştirir. İkinci hocası Celâleddin Dede Efendi’den de çok istifade eder. Bu durumu, Mehmed Ziya Bey’e yazdığı mektupda şöyle açıklar; “Celâleddin Efendi, tasavvufda çok ileri düzeyde sezişlerinden başka, mûsikî bilimindeki ilmî ve tatbiki kudreti itibarıyla da kendinden evvelkilerden ileridedir. Mûsikîmizde şimdiye kadar bilinmeyen ve açıklanmayan birçok nazarî eserler onun gayreti ile keşfedilmiştir” takdirini bildirir. 

İlk ney hocası, Galata Mevlevihanesi Neyzenleri Sabri ve Hacı Ai Dede’dir. Neyzen Aziz Dede, son hocasıdır. 

Yıllar geçer ve Dârülelhan kurulur. Daha önceki sayılarda da belirttiğimiz gibi 1926 tarihli ve 176 sayılı, Türk Mûsikîsinin okullarda uzaklaştırılmasına dair karar sonrası, Türk Mûsikîsinin ustaları gibi Rauf Yekta Bey de üzüntüden yıkılır. Ancak, İstanbul Valisi ve Şehremini (Belediye Başkanı) Muhiddin Üstündağ’ın cesurane bir talebi ile tüm masrafları İstanbul Valiliğince karşılanmak kaydı ile “Asâr-ı Eslaf Tasnif Heyeti” adı ile “Türk Mûsikîsi Tasnif ve Tespit Heyeti” kurulur. Başkanlığına Rauf Yekta Bey getirilir. Heyette, Zekâizâde Ahmed Efendi (Irsoy), İsmail Hakkı Bey vardır. İsmail Hakkı Bey vefat edince, Ali Rifat Çağatay heyete katılır.

Bir konserde, Vali Muhiddin Üstündağ ile Hüseyin Saadettin Arel görüşürler ve Dr. Suphi Ezgi’nin heyete katılmasını H. Saadettin Arel talep eder ve böylece heyetteki üye sayısı 4 olur.

Batı Mûsikîsi, kendi yapısı içinde Majör ve Minör bindirmeleri ile başta senfoniler bestelenmesine imkân verirken Türk Mûsikîsinde kendi yatay zenginliği ile 42 ses kullanma imkânı vardı. İkisi de bir oktav ile (12 ses diğeri 42 ses) kullanır.     DEVAM EDECEK

Kaynak: Süleyman Erguner: RAUF YEKTA BEY – SAYFA 22-37

Dr. Nazmi Özalp: TÜRK MÛSİKÎSİ ANSİKLOPEDİSİ – Cilt 2 – Sayfa: 83-86

Yılmaz Öztuna: BÜYÜK TÜRK MÛSİKÎSİ ANSİKLOPEDİSİ – Cilt 2 – Sayfa 218-220

TÜRK VE DÜNYA ÜNLÜLERİ ANSİKLOPEDİSİ Cilt 9 – Sayfa: 4680-4681

Yorumlar
* Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım *